Assassin’s Creed: Syndicate

    2
    11

    AC Unity faciasından sağ kurtulanlar el kaldırsın.

    Ne kadar zorlamıştı bizi o oyun… Estetik bug’lar bir yana, bir dolu oynanışı etkileyen hatayla gelmiş olmasıyla tam bir faciaya dönüşmüştü tüm olay. Yeni neslin ilk AC oyunu olmasaydı herhalde iyice yerin dibine geçirirdik ama o dönem yine de acıdık, puanı yine bol keseden dağıttık.

    Bu olay ve AC serisinin iyiden iyiye kabak tadı vermiş olması, bizi yeni AC oyunu olan Syndicate’a bir hayli şüpheyle yaklaştırdı, resmen oyunu önce bir dal ile dürtüp ondan sonra yanına yaklaştık. Acaba önceki oyundaki bug’lar olacak mıydı? Değişen bir şey var mıydı? Oyun zevkli miydi? Derken bir bakmışım ben bayağı bayağı oyunu oynuyorum… Evet, bug’lardan arındırılmış bir AC oyunu ne kadar eğlenceli olabilirse, o kadar kadar iyi olmuştu ve oynanabiliyordu. Ben de buradan aldığım gazla Londra sokaklarını bir aşağı, bir yukarı yürüyüp durdum…

    ACS_SC_73_Reviews_MaxwellRoth_ALT-Proposal

    Yıllardan 1868, olay mahalli bu defa Londra. Sanayiye iyiden iyiye geçilmiş, ortam at arabaları ve aynı tip giyinen İngiliz arkadaşlarla dolmuş, taşmış.

    Ubisoft’un bir dönem yaratma konusunda eline kimsenin su dökemeyeceği bir kez daha, bir AC oyunuyla birlikte gözler önüne seriliyor. Yaratılan Londra imajı o kadar iyi ki gerçekten şehri bir başından, öbür ucuna kadar yürüyerek gitmek istiyorsunuz. Üstelik öyle karelere bölünmüş, birbirinin kopyası binalarla dolu da değil şehir. Her bölgeyi birbirinden ayıran birçok detay görmek mümkün oluyor. Zaten şehri Thames Nehri ortadan ikiye de bölüyor ve bu sayede kendi işinde gücünde birçok gemiyi de izleyebiliyorsunuz.

    Londra resmen yaşıyor. Bir köşede oyun oynayan çocuklar, bir ara sokakta çamaşır yıkayan kadınlar, bir köşede öpüşen bir çift, bir başka yerde tartışan kişiler, tren bekleyenler, at arabasıyla dolananlar…

    Binalara baktığınızda da kaplama işinde Ubisoft’un tam anlamıyla coştuğunu gözlemleyebiliyorsunuz. Binaların üzerine resmen lekeler, ufak kırıklar bile işlenmiş. Şehrin genel atmosferi bayağı bir sağlam anlayacağınız.

    Bizim kontrolümüzde de bu defa Evie ve Jacob Frye kardeşler bulunuyor. Bu iki karakterin amacı, şehri ele geçiren bir adam ve çetesi Blighter’ların hükümdarlığına son vermek. Tabii bunu yapmak için çıktığımız yolda bizi 1005 farklı iş karşılıyor ve direkt olarak yönümüzü şaşırıyor, ana görevi terk ediyoruz.

    ACS_SC_68_Reviews_GangWarLambeth

    Şehrin haritası kıpkırmızı bir şekilde açılıyor. Her bölge de çeşitli kısımlara ayrılmış. Amaç bu kısımları ele geçirip şehri yavaştan Rooks adındaki, Frye kardeşlerin çetesinin kontrolüne geçirmek. (Tabii arada ana görevde de ilerlemek.) Bu bölgeleri ele geçirmek için de farklı bir takım işler yapıyoruz. Bu, oyuna yeni eklenen köle çocukları kurtarmak da olabiliyor, bir Templar’ı öldürmek de, bir Templar’ı kaçırmak da, bir şeyleri sabote etmek de…

    Çocuk kurtarma işinde, bölgedeki bir fabrikaya gizlice sızıp birkaç grup çocuğu serbest bırakıyoruz. Birilerini canlı kaçırmak için de çevreyi iyice bir temizleyip, bu kişiyi tutup bir at arabasına tıkmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken çevremizde bir daire beliriyor ve o daire, bir rakibe denk gelirse fark ediliyoruz. Bu sırada rehinemiz de kaçma teşebbüsünde bulunup duruyor, bu da halkayı aniden genişletebiliyor. Dolayısıyla çevrede hiç düşman bırakmadan düşmanınızı ele geçirirseniz, işler çok daha rahat ilerliyor.
    Her yaptığınız görev size para, crafting materyali olarak geri dönüyor ve o görevde rolü bulunan kişiyle ilgili bağınız güçleniyor. Bu kişiler Charles Darwin de olabilir, Karl Marx da, Charles Dickens da… Bir ara Florence Nightingale bile sahne alıyor. Tarihten tanıdığımız bu kişilerle karşılaşmak ve onlar için görevler yapmak, yine eskisi gibi eğlenceli. Hele Charles Dickens’ın “korku” türündeki görevleri ayrı bir keyifli olmuş. (Gizemli olayları çözmeye çalışıyorsunuz.)

    Oynanıştaki en büyük değişiklik, oyunun hemen başlarında bulduğumuz Batman-vari kanca ile birlikte geliyor. Bununla yüksek yerlere anında ulaşabiliyor, iki nokta arasında “zipline” adı verilen hattan kurup kayabiliyoruz. Oynanışı resmen bambaşka bir hale getiriyor bu cihaz, peşinen söyleyeyim. Bir yerlere gizlice ulaşmanın yanında, başınız sıkıştığında da yüksek bir noktaya kancayı salıp kaçabiliyorsunuz.

    ACS_SC_71_Reviews_Workshop

    Karakterlerimiz dövüştükçe, görevleri yaptıkça tecrübe puanı kazanıyor ve bunlarla da çeşitli yetenekler satın alabiliyoruz. Kazandığımız para ile de yeni silahlar, ekipmanlar alabiliyor, bunları güçlendirebiliyor, daha fazla bomba, daha fazla bıçak taşıyabilmek için çantalar “craft” edebiliyoruz. Craft işinde paranın yanında, deri, ipek vs. gibi diğer materyaller de rol oynuyor ki bunları da şehrin her tarafına yayılmış sandıklardan bulmak mümkün.

    Oyunu her daim iki karakterle oynamak da mümkün kılınmış –ki burada Ubisoft resmen oyuncuların çenesini kapatmak istemiş zira iki karakter arasında çok az bir farklılık var. Jacob erkek olduğundan daha dayanıklı ve daha iyi vuruyor, Evie ise gizlilik konusunda birazcık daha iyi. Bu farklılık da yetenek ağacında bazı yeteneklerin sadece belirli karakterler tarafından seçilebilmesiyle belirlenmiş. Eğer bir görevde gizlilik esassa Evie’yi, bir bölgeyi ele geçirdikten sonra ortaya çıkan Gang War gibi görevlerde de Jacob’ı tercih etmenizi tavsiye ediyorum.

    Lafı daha fazla uzatmadan size bu oyun nerede duruyor, onu açıklamaya geçeyim. Burada olan biten şey arkadaşlar, bir dizinin bir başka bölümünden ötesi değil. Hikaye anlatımı gerçekten bir dizinin, herhangi bir bölümünde olan olaylar kadar durağan. Hikaye ne yükseliyor, ne ana görevler çeşitlenip sizi sinematik bir maceraya sürüklüyor, ne de heyecan artıyor. Ubisoft demiş ki, “Bu defa Londra’yı yaptım. Yine içine bir dolu görev, bulunacak sandık, çiçek, Helix Glitch adındaki yeni naneden ekledim, ünlü tarihi isimlerle de ortamı şenlendirdim, şimdi oturun, saatlerinizi bu oyuna harcayın…” Bir kum havuzu üretme konusunda Ubisoft’un eline su dökmek gerçekten zor fakat hikayenin durağanlığı da bir yandan oyunu monotonlaştırıyor. Oynanıştaki o haz veren etken, sağlam atmosfer olmasa zaten oyunu herkes yarısına gelmeden bırakır fakat bence Ubisoft artık olayı bir adım ileriye götürmeli. Yani en azından yan görevler ana görevlere etki etse, biraz şaşırtacak bir şeyler olsa da biz de oyuna dönmek için neden bulsak.

    Misal ben, oyunu her bıraktığımda, geri dönme nedeni olarak, “Westminster’daki tüm sandıkları bulmamıştım galiba, bir onlara bakayım…” gibi bahaneler üretiyordum. Bunun yerine, “Of en son acayip bir kaçış vardı, onun ardından olacakları çok merak ediyorum!” demek isterdim, hala da isterim.

    ACS_SC_72_Reviews_Weapons&Gear_ALT-Proposal

    Ubisoft bu defa da paçayı kurtarıyor, az bug’lı ve temiz bir oyun inşa ederek ama Unity’den sonra gelen bu sevinç sadece bu oyunu kurtarır, yeni bir oyunda da bir yerleri bölge bölge ele geçirip, sıradan bir maceraya çıkacak olursak, o zaman ağzımı farklı bir şekilde açacağım… Bu da sana son uyarım olsun ey Ubi!

    Tuna Şentuna