Dark Souls II: Scholar of the First Sin

    0
    17

    Dark Souls II’yi deliler gibi beklediğimi hatırlıyorum. İlk olarak Spike Video Game Awards 2012’de adını duyduğum oyun, tıpkı ilk oyununda olduğu gibi beni benden almayı başarmış ender yapımlardan birisidir. Bilmeyenler için kısaca anlatmakta fayda var; Dark Souls, Demon Souls isimli serinin devamı niteliğinde bir yapım. 2010 yılında PS3 için kendisini gösteren oyun, özellikle zorluk seviyesi ile hem eleştirilmiş, hem de yere göğe sığdırılamamıştı. İşte bu yapı, Dark Souls serisi ile büyük bir avantaja dönüştürülerek, bugün milyonlarca hayranı olan özel bir oyun haline geldi. Dark Souls II ile kendisini birkaç adım ileri götürmeyi başaran yapımcı ekip, oyununu kısa süre içerisinde baştan aşağıya yenileyerek, bu sefer de karşımıza Dark Souls II: Scholar of the First Sin ile çıktı.

    01

    Zorluk derken?
    Öncelikle büyük bir karmaşayı aradan çıkartalım isterim. Dark Souls II: Scholar of the Fist Sin, aynı zamanda Dark Souls II sahiplerinin de Şubat ayında aldıkları bir yama. Yani şu anda oyunda bulunan bazı değişiklikler, ilk Dark Souls II versiyonunda da gözüküyor ama bu oran en fazla yüzde 30 civarında. Yani yeni oyunun adının Dark Souls II: Scholar of the First Sin olması sadece grafiksel değişiklikten çok daha fazlası anlamına geliyor… Seriyi bilenler bilir, Dark Souls zorluk seviyesi ile meşhur bir oyundur. Durup dururken ölmek, bu oyunda hiç de garipsenmeyecek bir durum, zira hemen her türlü sebepten ölmek mümkün. Dilerseniz bu noktayı, Dark Souls serisini daha önce hiç deneyim etmemiş insanlar için birazcık açayım.

    Oyun içerisinde birbirinden farklı sınıflar bulunuyor. Hem yakın dövüş, hem menzilli saldırı, hem de büyü yapan karakterleri kontrol etmek mümkün. Bu noktada size tavsiyem, eğer oyunu ilk defa deneyim ediyorsanız ve daha önce benzeri bir oyun oynamadıysanız (-ki bu da bayağı zor bir ihtimal.) kesinlikle Knight ve türevi bir sınıf seçmeniz olacak. Neden mi? Yazımın en başında bahsettiğim sebepten. Bu oyunda ölmek gerçekten çok kolay! Yani öyle böyle değil. Misal, herhangi bir yerden düşmeniz işten bile değil. Hani oradan geçerim düşmem dediğiniz noktada, bir anda kendinizi havada bulabiliyorsunuz ve oyun mekanikleri içerisinde bizi düşmekten alıkoyan hiçbir görünmez duvar bulunmuyor. Benzeri bir durum savaşlar için de geçerli. Health ve Stamina mantığı ile çalışan oyun içerisinde, aldığımız darbenin büyüklüğüne göre bir-üç vuruşta ölebiliyoruz. Yaptığımız saldırılar stamina’dan götürüyor. Bu da demek oluyor ki öyle ardı ardına vuruş yapmak pek mümkün değil. Yaptığımız saldırılar daha ziyade iki-üç ardı ardına vuruştan öteye gidemiyor. Rakipten gelen saldırılardan korunmak için varsa kalkanımızı kullanabiliyoruz ama oyunun genel mekanikleri “saldırıdan kaçmak” üzerine kurulmuş durumda. Tıpkı yaptığımız saldırılarda olduğu gibi stamina yiyen kaçış hareketlerimiz, farklı yönlere attığımız taklalar ile sınırlı. Doğru zamanlama ile doğru yöne kaçmayı başaramazsak gelen darbeyi kesinlikle yiyoruz. Canımızı tekrardan doldurmak içinse Estus Flask denen iksirden yudumlamamız gerekmekte. Bu içecek sayesinde health bar’ımızın büyük miktarı doluyor. Hatta bu iksir “Sublime Bone Dust” denen bir eşya ile olduğundan daha fazla health verir hale de dönüştürülebiliyor.

    04

    Dikkatli olmak lazım
    Dark Souls II içerisinde fazlasıyla özgürüz. Nereye gideceğimize tamamen biz karar veriyoruz ve karşımıza çıkan şeyle başa çıkamadığımızı görürsek, aynı yoldan geriye dönmemiz imkânlar dâhilinde. Tabii oyunu farklı kılan yapılardan birisi de bu özgürlük durumu. Temelde genel geçer bir senaryo bulunuyor pek tabii, lakin karşımıza çıkan yerler o kadar büyüleyici ki insan her yeni haritada ne olduğunu merak etmeden ilerleyemiyor. Ayrıca bu özgürlük duygusu ile beraber, gizli eşyaları bulma durumu da Dark Souls II’de büyük bir yere sahip. Henüz oyunun başında bile yolun sağından aşağı ufak bir atlayışla bambaşka eşyalara sahip olmak mümkün.

    Peki, diyeceksiniz ki tüm bunları zaten biliyoruz? Ya da “Neyse ne arkadaş; oyundaki yenilikler ne?” Hah, işte ben de oyundaki en büyük yeniliğe değinmeye çalışıyorum. Dark Souls II: Scholar of the First Sin ile birlikte bildiğimiz, hatta ezberlediğimiz tüm eşyaların yerleri değişmiş bulunuyor! Artık “Sublime Bone Dust” aynı mob’dan düşmüyor. Aynı zamanda yerlerini ezberlediğimiz Heide’s Knight’lar, Heide’s Tower of Flame kısmına taşınmış durumdalar. Eskiden agresif olan bu abilerimiz, artık sadece bu bölgedeki boss’u kesmemizin ardından saldırganlaşıyorlar. Hatta bir tanesi eskiden oyunun ilk 20 dakikasında ulaştığımız sandığın önünde oturuyor ve oradaki eşyayı almamızı engelliyor. Genelde “Forest of Fallen Giants” ve “Lost Bastil” gibi yerlerde duran Knight’larımızı her yerde görmek gerçekten farklı bir deneyim. Diyeceksiniz “E ne olmuş?” onu oyuna girince birinci elden görürsünüz. Değişim pek tabii Knight’larla sınırlı değil. Oyun içerisinde bulunan hemen her yaratığın yeri değişmiş. Tamam, bölgelerin geneline hükmeden düşman birimleri yine aynı yerlerinde duruyorlar ama arada olmaması gereken çok fazla düşman bulunuyor. Crystal Lizard olarak bilinen ve ölene kadar bonus drop veren yaratıklara ulaşmaksa artık çok daha zor, zira onların da yerleri değişmiş! Heide’s Tower olarak bilinen ve bir anlamda ilk boss’u kestiğimiz noktada da artık kocaman bir ejder bulunuyor. Sadece görüntüsü bile oyuna daha büyük bir epiklik katmaya yetmiş de artmış bile.

    Grafik teknolojisindeki değişime de değinmeden geçemeyeceğim. Özellikle PC versiyonunda 1080p 60FPS grafik deneyimi, oyunu muhteşem bir hale getirmiş. Değişen sadece görüntü kalitesi olmakla da sınırlanmamış ve bazı noktalar daha karanlık, bazı noktalar da daha aydınlık hale getirilerek atmosfer konusunda büyük değişiklikler sağlanmış.

    07

    Genel geçer aksiyon oyunlarında hikâye her daim oyuncuya davet gönderir, boss’lar ölmek için yakarır ama konu Dark Souls II olduğu zaman durum bir hayli farklı sevgili okur. Bu oyunda ana hikâyeyi bitirip bitirmemek tamamen sizin elinizde. Zaten onun başına oturduğunuz andan itibaren olaylar örgüsünden çok, oyunun içerisinde kaybolma fikrine kapılacaksınız. Bugün “survive” oyun mantığının bir anlamda atası sayılabilecek konumda olan Dark Souls II, gerçekten oyuncuya ölüm korkusunu sonuna kadar yaşatmayı başaran ender yapımlardan. Ne kadar hızlı refleksleriniz olduğundan çok, hayata ne kadar tutunmak istediğinizi ölçen bir yapımdan bahsediyoruz. Eğer zor oyun oynayamam diyorsanız Dark Souls II’ye elinizi bile sürmeyin ama ezber bozan bir yapım peşindeyseniz bu oyun tam da size göre. Ayrıca orijinal Dark Souls II’yi deneyim edenleri, hatta hatmedenleri de ziyadesiyle mutlu edeceğine eminim. Gelişen grafikler, değişen silah bonusları, farklı yerlerden çıkan düşmanlar, yeni boss’lar derken, Dark Souls II Scholar of the First Sin, birbirinden farklı değişiklik ile karşımıza çıkmayı başarıyor.

    Ertuğrul Süngü