Rise of the Tomb Raider (PS4)

    0
    9

    Ah be Lara… Bir zamanlar ne sükse yaratmıştın hayatımızda. O pikselleri parmakla sayılan halinle bile sana aşık olan adamlar için “Manyak mıdır nedir!” bile dedirttin bana. Sonra o abartıla abartıla bitirilemeyen popüler halin, felaketin oldu. Yavaş yavaş unutmaya başladık seni ve sonunda kimse adını anmaz oldu. Ah be Lara… Sen ki biz eski kafaları oradan oraya koşturdun. Sapık gibi onun bunun mezarına musallat ettin. Bu günleri de mi görecektik? Seni unutmak için mi sevdik be Lara?

    Yaratıcılığın sınırlarının zorlandığı oyun dünyası, eski kahramanları birer birer hortlatmaya devam ediyor son zamanlarda. Buna kısaca “hörgüçten yemek” de diyebiliriz. 2013 yılı, Lara Croft’u derin uykusundan uyandırarak tekrar karşımıza çıkardı ve ilk bakışta “Eh be yine mi?” derken, gayet güzel bir oyunla karşılaştık. Oyunun ismi de gayet sade tutulmuştu ve Lara’nın küllerinden doğuşuna atıfta bulunuyordu: Tomb Raider.

    O oyunu ayıla bayıla oynayan ben, maceranın devamı olan Rise of the Tomb Raider haberini alınca antenleri dikivermiştim. Oyunun ilk çıkışının Xbox One için olacağını duyunca da hafiften bir hayal kırıklığı yaşamadım değil. Ama yıllanmış bir oyuncunun sabır talent’ı epey kuvvetli olduğu için PC platformunu da atlayıp, bu efsane maceranın PS4 çıkışını bekledim. Ve nihayet o gün gün geldi çattı… Kotası dolan zavallı internetimin verdiği 3 mbps hız bile beni yıldıramadı. “Bugün indirmeye başlarım, yarın düşer kucağıma nasıl olsa.” diyerek sabır talent’ıma bir puan daha yazdırdım ve ikinci günün şafağında, Lara Croft kanıyla ve canıyla karşımda duruyordu.

    05

    Evet… Rise of the Tomb Raider, an itibariyle PS4 sahiplerini de dahil etti kervanına. Muhtemelen şu ana kadar birçoğunuz bu güzide macerayı yalayıp yuttu bile ama henüz tadı damağıma yeni bulaşmışken, ben konuyu bir kez daha ele almak istiyorum müsaadenizle. Her şeyden önce, oyunun PS4 için getirdiği ekstra bir güzellik yok. Dikkatime takılan tek fark, silah seslerinin Dualshock 4’ün mikrofonuna taşınmış olması oldu ki titreşimle birlikte inanılmaz bir gerçekçilik katmış bu olaya. Hani abartmış olmak istemiyorum ama şu ana kadar Dualshock 4’le envai çeşit silah kullandım, hiçbirinden bu kadar keyif almadım. Bence içerisinde silah barındıran tüm oyunlar kullanmalı Dualshock 4’ün bu yeteneğini.

    Tomb Raider’ın yükselişi…
    2013’ün Tomb Raider macerası, Lara’yı gençlik yıllarına taşımıştı hatırlarsanız. O halini o kadar güzel modellemişlerdi ki eski oyunlardaki adetin yerini koruduğunu gördüm. Hatırlayanlar bilirler, bir Tomb Raider oyununda oyunun yeri ayrı, Lara Croft’un yeri ayrı dururdu. Lara’nın görsel modellemesi bile oyunun genelinden bir tık daha kaliteli dururdu hatta. Küllerinden doğan yeni Lara’yı da işte aynen bu şekilde bulmuştum karşımda. Rise of the Tomb Raider’da ise o güzelliğin üzerine daha da bir güzellik katmışlar. Saçlarından cildine, boyundan posuna, tavırlarından duruşuna kadar ince ince işlemişler Lara’yı. Karşılaştığı olaylar ve gördüğü manzaralar karşısında verdiği tepkileriyle resmen yaşadığı hikayeyi yaşatıyor oyuncusuna.

    Oyunun hikayesi, klasik bir Tomb Raider hikayesine, başka bir deyişle bir “define avcısı” hikayesine eşdeğer kıvamda. Lara, bu sefer belki de hayatının en büyük bir tarihi gizemin peşine düşüyor. Babasının hayatını elinden alan bu şey o kadar güçlü bir şey ki ele geçirene ve hatta söylentilere göre tüm insanlığa ölümsüzlük vaat ediyor. Tabii böylesi büyük bir güce sahip olmak isteyen kötüler de var işin içerisinde ve bunlar da ister istemez düşmanlarımız olarak rol alıyorlar hikayemizde. Ama ne demiştik? Bizim kontrolümüzde Lara Croft var. O bir Lara Croft! Varlığı yeter be!

    04

    Rise of the Tomb Raider’ın yaklaşık ilk bir saatlik bölümü, bana bunları yaşattı. Bir önceki Tomb Raider’da olduğu gibi Lara’nın mücadeleci ruhunu ortaya koyan “Survival” detaylarıyla karşılaştığımda mutlu oldum zira bu detayların daha da çeşitlendirildiğini müjdeliyordu bana. Bu macerada da yine ilk oyunda olduğu gibi hayatta kalmak için mücadele veriyoruz. Bu sefer hazır malzeme bulmaktan ziyade kendi malzemelerimizi kendimiz de yapabiliyoruz. Mesela odun parçaları toplayıp kendimize ok yapıyoruz, vay efendim şifalı bitkilerle kendimizi iyileştiriyoruz veya avcılık gibi yollarla edindiğimiz bilimum toplanabilir malzemeyle ekipmanlarımızı geliştirebiliyoruz. Yani oyunun hayatta kalma tarafına bu şekilde irili ufaklı artılar eklemiş. Bununla birlikte maceranız boyunca karşınıza çıkacak gizemli bilgileri edinebilmeniz için Lara’nın dil bilgisini de geliştirmeniz gerekiyor. Misal karşınıza çıkan bir lahitin üzerinde ne yazdığını okuyabilmeniz için, atıyorum Rusça’nızı yeterli seviyede geliştirmeniz gerekiyor. Bir Tomb Raider oyunu için oldukça ilginç bir detay olmuş bence. Tabii tüm bunlar, size yetenek puanı olarak geri dönüyor.

    Oyunun aksiyon yapısında da bazı enteresan değişiklikler olmuş. Bir önceki oyunda olduğu gibi düşmanlarınızı alt etmek için gizlilik yolunu da kullanabiliyorsunuz, alayına kafa göz dalmayı da tercih edebiliyorsunuz. Bu noktada dikkatimi çeken yeni siper alma sistemi çok hoşuma gitti. Birçok oyundan alışık olduğumuz “tuşa bas ve siper” al şeklini daha pratik bir hale sokmuşlar. Lara, yakınında bir düşman varsa otomatikman savaş moduna geçiyor ve temkinli bir şekilde, eğilerek yürümeye başlıyor. Böylece sadece bir siperin arkasına geçmeniz yeterli oluyor, yani herhangi bir tuşa basmanıza gerek kalmıyor. Artık sonrasında düşmanınızın arkasından mı yaklaşırsınız, alnının ortasına bir ok mu saplarsınız, orası size kalmış. Ayrıca bu sefer Lara’nın bir önceki oyunda da sahip olduğu “hayatta kalma içgüdüsü” yeteneği sayesinde düşmanlarınızın birbirini görüp görmediğini de anlayabiliyorsunuz. Bu sayede ortalığı velveleye vermeden, temizlik işini sakin ve sessizce halledebiliyorsunuz. Etraftaki şişeleri kullanarak düşmanlarınızın dikkatini belli bir noktaya çekmek veya bir gaz lambasını kullanarak ortalığı ateşe vermek gibi detayları da işin içerisine katalım bu arada.

    07

    Oyundaki silah çeşitliliğini de epey tatminkar buldum. Olmazsa olmaz bir ok – yay ikilisi, gizli saklı saldırılarınız için hali hazırda duruyor. Bunun haricinde çeşitli tabancalar, pompalı ve makineli tüfek modellerini de ekleyebiliyorsunuz repertuarınıza ki az önce de bahsettiğim gibi bunları topladığınız malzemelerle geliştirebiliyorsunuz. Hatta şöyle bir detay da var, yeni silahları parça parça toplayarak koleksiyonunuza eklemeniz gerekiyor ki bu da oyunu dümdüz oynamak yerine keşfederek oynamanıza itiyor sizi ister istemez. Hatta yeri gelmişken altını çizmekte fayda var, oyunun keşfetme tarafına çok özenilmiş ve inanılmaz lezzetli olmuş. Kısmen çizgisel ilerleyen güzergahınız, ara sıra iç güveysinden hallice genişlikte alanlara çıkıyor ve bu alanlarda da genelde keşfedilmeyi bekleyen gizemler bulunuyor. Tahmin edersiniz ki bunların her biri birer tarihi gizemden oluşuyor ve keşfettiğiniz her gizem, sizi oldukça kullanışlı bir yetenekle ödüllendiriyor. Misal, benim keşfettiğim ilk gizem, bana toplanabilir malzemelerin yakınından geçerken parlayarak kendilerini belli etmelerini sağlayan bir yetenek verdi. Bu arada, buralardaki bulmacalar oldukça kafa yorucu, haberiniz olsun.

    Her şey çok güzel ama…
    …ama hiçbir şey kusursuz olamıyor haliyle. (Yok, az da olsa kusursuz diyebileceğim oyunlar tanıyorum.) Rise of the Tomb Raider ne kadar güzel bir oyun olsa da rahatsız edici kusurları da var. Bu konuda beni ilk rahatsız eden şey, şu az önce bahsi geçen ve ilk oyunda da olan “hayatta kalma içgüdüsü” olayına ait. Benim gibi oynadığı oyunun her detayını didik didik eden biri için sürekli bu yeteneği kullanmak zorunda kalmak, ilk oyunda beni çok rahatsız etmişti ki bu oyunda da aynı şeyi yaşadım. Şahsen oyunun akıcılığını baltaladığını düşünüyorum bu şeyin. En azından bu oyunda daha kullanışlı, akıcılığı baltalamayan bir hale getirilebilirdi diye düşünüyorum. Gerçi bazı keşif noktalarından aldığım yetenekler bu acıyı hafifletti ama yetmedi işte…

    02

    İkinci bir kusur, oyunun görsel detayları kusursuza yakınken, animasyon kalitesinin vasat kıvamda olması şeklinde takıldı gözüme. Yanlış anlaşılmasın, animasyon çeşitliliği olarak her şey gayet tatminkar ama Lara’nın kağıttan bir kukla gibi hareket etmesini, bir yere tutunarak ilerlerken gözüme batan o mekanik titremeleri yeni model bir oyuna hiç yakıştıramadım. Hani şöyle özetleyeyim, sert bir örnek olacak ama bir Uncharted 4’teki gibi yumuşak, akıcı bir animasyon kalitesi beklerdim Rise of the Tomb Raider’dan. Ama olmamış… Ne yapalım, ölelim mi yani?

    Sonuç olarak, genel hatlarına baktığımda gayet başarılı bir oyun olarak karşıma çıktı Rise of the Tomb Raider. Aksiyon ve keşfetmeye dayalı oyunlardan hoşlanıyorsanız ve siz de benim gibi oyunun PS4 çıkışını bekleyenlerdensiniz, hatta Lara Croft gibi eşsiz bir güzelliği de işin içine katarsak, hiç düşünmeden kütüphanenize ekleyebilirsiniz Rise of Tomb Raider’ı. Şimdiden iyi eğlenceler, görüşmek üzere…

    Ertekin Bayındır