The Quest

    0
    13

    Eski dünyanın RPG’lerine selam olsun!

    Eski derken, eski eski demek istiyorum en sevdiğim okuyan insan. Özellikle Might & Magic VI ile tavan yapan Dungeon Crawler türü oyunlar, 90’lı yılların vazgeçilmezleri arasında gösterilmiş olsalar da günümüzde unutulmaya yüz tutmuş yapımlardır. Özellikle Might & Magic, bu ekolü günümüze kadar taşımak için elinden geleni yapmış olsa da özellikle son yıllarda ürettiği yapımlarla günümüz oyuncularının türden daha da uzaklaşmasına sebep oldu diyebilirim. Tür belki unutuldu, geçmişte kaldı ve günümüz için çok bir şey ifade etmiyor olabilir ama yine de üzerinde yeterince çalışılırsa harika işler ortaya çıkartabilecek bir tür olduğunu da unutmamak lazım.

    İşte böyle durumlarda imdadımıza The Quest gibi oyunlar yetişiyor. Bu isim aslında bazı dinozorlara tanıdık gelebilir. The Quest ismi ilk olarak 1983 yılında Penguin Software tarafından Apple II için geliştirilmiş bir yapım. Text Adventure türünde piyasaya çıkan oyun, döneminde birçok kişi tarafından deneyim edilmişti. Bugüne baktığımızdaysa grafik optimizasyonları ile bir hayli geliştirilmiş bir yapımdan bahsediyoruz.

    02

    Tabii yazı tabanlı bir oyuna kıyasla grafikler gelişti demek kolay ama günümüzdeki oyunlarla kıyasladığımız zaman The Quest’in grafik kalitesinin gerçekten 90’lardan kaldığını söyleyebilirim. İlk bakışta çok garip gibi gözükse de oyunu oynadıkça grafiklerin beni rahatsız etmediğini fark ettim. Tabii günümüz oyuncuları için gerçekten “komik” olarak algılanabilecek bir grafik yapısından bahsettiğimizi de unutmayalım. Tüm bu görselliği birazcık geride bıraktığımızda ise karşımıza dört farklı ırk ve sınıftan birisini seçerek yola koyuluyoruz. Irkların ve sınıfların farkları kesinlikle oyun deneyimini derinden etkiliyor. Dungeon Crawler temasına hakim oyunları daha önce deneyim etmemiş olanlar için en temizinden bir savaşçı karakter tavsiye ediyorum. Hem ölmeniz daha zor, hem de rakiplerinize bolca hasar verebiliyorsunuz. Karakter yaratımı çok da detaylı değil, şimdi birbirimizi kandırmayalım ama oyuna girdikten sonra zaten karakterimizin portresinden başka bir şey görmediğimiz için karakter yaratma kısmının çok da önemli olmadığını kısa sürede siz de anlayacaksınız.

    İçerisine daldığımız dünyada harika bir senaryonun sizi beklediğini söyleyebilirim. Birçok klasik High Fantasy oyun modelinde olduğu gibi olaylar bir köyde başlıyor ama merak etmeyin mekânı goblinler basmıyor. Ana senaryo her daim cepte bulunan, uzun bir yol. Fakat şehirde gezerek bolca yeni karakterle tanışıp, yan görevler alabiliyoruz. Şehir içerisinde bolca NPC var. Bunlardan bazıları klasik Blacksmith, Alchemy gibi farklı craft yetenekleri sunan kişiler. Fakat şehir içerisindeki araştırmayı biraz daha hızlandırdığımız zaman, daha farklı karakterle etkileşime geçiyor, ilginç görevler elde edebiliyoruz.

    TheQuest 2016-04-12 12-41-31-25

    Dungeon Crawler modeli bir oyun modeli söz konusu olduğu için The Quest’i oynarken fare ile sağa sola bakmak pek mümkün değil. WASD tuşları ile hareket ediyor, yön tuşları ile de sağa sola dönerek ilerliyoruz. Her hareketimiz aslında ilgili yöne doğru bir “kare” anlamına geliyor. Zaten haritanıza baktığınız zaman bu kare mekanizmasını anında anlayacaksınız. Kare şeklinde hareket ve dört tarafa bakabilme mekaniğinin en önemli noktalarından birisi de savaşlar. Bu tarz oyunlarda özellikle menzilli saldırılara sahip karakterler büyük avantaja sahip gibi görünse de yakın mesafede kısa sürede bertaraf olurlar. Yine de menzilli saldırıda bulunan düşmanların iyi gameplay’i söz konusu olduğu zaman biraz daha avantajlı olduğuna değinmekte fayda var.

    Savaşlar kendi içerisinde sıra tabanlı bir savaş mekaniğine sahip. Yani savaşa kimin ilk girdiğine bağlı olarak taraflar sırayla saldırılarını gerçekleştiriyor. Bu nokta karakterler her tur farklı bir özellik kullanabiliyor. Misal, yakın savaşa odaklanmış bir karakter bile, eğer varsa, sahip olduğu büyüleri kullanarak savaşların gidişatını değiştirebiliyor. Bu sebepten sadece tek bir konu hakkında uzmanlaşmaktansa, en az iki farklı konu hakkında bir şeyler yapabiliyor olmak çok daha iddialı.

    01

    Pek tabii savaşların gidişatını karakterimizin seviyesi büyük oranda değiştiriyor. Yine de tüm değişkenler karakter seviyesi ile de sınırlı değil. The Quest içerisinde bulabileceğiniz yüzlerce farklı eşya bulunuyor. Silahlar, zırhlar ve hatta birbirinden farkı büyüler oyuna büyük zenginlik katıyor. Grafiklere alışmak biraz zor dedim ama gündüz gece döngüsü ve dinamik hava olayları sayesinde oyun olduğundan daha canlı gözüküyor. Köy gibi yerleşimlerden dışarı çıktığımız zaman karşımıza çıkan harita tasarımları da bu “zayıf” görüntüyü çok daha fantastik bir şekle sokabiliyor. Ayrıca günümüzde giderek moda olmaya başlayan oyun içerisine kart oyunu koyma muhabbeti The Quest’te de mevcut. Herhangi bir han’a giderek oynayabileceğimiz oyunda üç farklı deste bulunuyor ama delikanlı gibi söyleyeyim bu kart oyunu çok fason.

    Aslında The Quest genel anlamda çok da iddialı bir yapım değil. Onun en büyük avantajı, bir dönemin RPG oyun mekaniğini günümüz oyuncularına tanıtmak. Dungeon Crawler modeli bir RPG oynamak istiyorsanız sizin için hiç de fena bir yapım olmayacaktır ama aksi halde şimdiden sabırlar dilerim.

    Ertuğrul Süngü