Trine

    0
    10

    Farklı bir “Üç Silahşörler” hikayesi…
    Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, uzak bir diyarda, barış içinde bir krallık varmış; ancak krallığın barış hali sonsuz değilmiş. Yaşlı kralın ölümünden sonra tahta geçecek kimse olmayınca, krallık birbirine girmiş. Gücün ihtirası, şövalyelerin de, büyücülerin de gözlerini bürümüş. Tahta çıkan yeni krallar, ertesi gün tahttan indirilir olmuş. Ama insanların deliliğinden daha da kötü bir güç varmış krallığın kaderinde: Bir zamanlar hayat ve şans kaynağı olan büyü, şeytani bir şeye dönüşmüş. Birer birer, mezarında yatan tüm ölüler ayaklanmaya ve her geçen gecenin enerjisiyle daha da güçlenmeye başlamış. Krallığa korku hakimmiş ve kısa sürede insanlar bu toprakları terk etmişler. Ama… Tarihin akışını değiştirecek olan bir şey gerçekleşmek üzereymiş.

    04

    Krallığın civarında, Astral Akademi’nin yakınında bir hırsız (Thief), kurnazca bir plan yapmaktaymış. Hırsız, değeri çok yüksek olan antika bir nesnenin varolduğunu duymuş. Astral Akademi de düşmanlara karşı savunmasız ve çürümeye bırakılmış halde olduğundan, bu hazineyi koruyacak kimse yokmuş. Zamanlama harikaymış; hırsız kaleye ulaşmış ve hayalini kurduğu hazineyi yakında ele geçirecekmiş. Hazineye yaklaşırken, Ay ona gülümsüyormuş. İlginçtir ki koruyucu büyüler, hırsızın tapınağa zarar görmeden girmesine izin vermiş. Ellerini hazinenin üzerine koyduğu anda bir ürperti hissetmiş ve hırsız, yakın zamanda kaderin onu ele geçirdiğinin farkına varacakmış.

    Hırsızın bilmediği, tam da o sırada bir büyücünün (Wizard) uyanmakta olduğuymuş. Büyücü, dürbününden bakmış ve dirilen korkunç Undead ordusunu görmüş. Ölmeye pek de niyetli değilmiş. Uzun zamandır yıldızları araştırıyor, var gücüyle tüm büyücülerin bilmesi gereken meşakkatli ateş topu büyüsünü öğrenmeye çalışıyormuş. Ya da dışardan böyle görünse de, bu tamamen bir yalanmış. Aslına bakarsanız büyücü, kadınlar arasında ün salmış. Üzerinde çalışmakta olduğu şey ise kadınları etkilemek ve konumunu yükseltmek için geliştirmeye çalıştığı sahte bir “ateş topu” büyüsünden başka bir şey değilmiş. Yaratmış olduğu iksir geri tepmiş ve iki gece boyunca süren derin bir uykuya sebep olmuş. Hırsız, tapınaktan sızan bir ışık görmüş. Asırlardır hiç kimse, büyülerin koruduğu tapınağa girememiş. Büyücü, önce hırsızın eline, sonra da hazineye dokunmuş ve eli öylece yapışıp kalmış. Büyücü, ilk defa her şeyden çok, büyüye ilgi duymuş. Aynı zamanda kıymetli canı için korku duymuş ama yakınlarda bu zorlu görevi üstlenebilecek biri varmış…

    Astral Akademi’nin diğer ucunda bir şövalye (Knight), yeteneklerini geliştiriyor, Undead ordusuna karşı savaşarak kralın ordusuna katılmayı hak ettiğini kanıtlamaya çalışıyormuş. Aramızda kalsın ama aslında şövalye, Undead’in ne demek olduğundan pek de emin değilmiş ama bu, onun en cesur şövalye olmak için yakalamış olduğu bir fırsatmış. Şövalye, Astral Akademi’yi bu zor zamanda korumayı görev edinmiş. Asırlık tapınaktan sızan zayıf bir ışık görmüş. Acaba tapınakta bir hırsız mı varmış? Acaba bu, şövalyenin cesaretini kanıtlamak için şanslı günü müymüş? Şövalye, kendi kendine bu tapınağı, hazineyi ve Astral Akademi’yi koruyacağına dair ant içmiş. Onu hiçbir güç durduramazmış. Şövalye de içeri girmiş ve hazinenin üçüncü kenarını -ancak bir savaşçının yapabileceği şekilde- sımsıkı kavramış. Birden ani bir ışık belirmiş; hırsız, büyücü ve şövalye ortadan kaybolmuşlar…

    Böyle bir hikaye ile başlıyor Trine. Finlandiya topraklarında yer alan bağımsız oyun yapımcısı Frozenbyte, daha önce Shadowsgrouns ile piyasaya dahil olmuştu ve beğeni toplayan bu oyun sayesinde korkusuzca yoluna devam etme kararı almıştı. Zaten böyle bir kararın alındığı, Shadowgrouns Survivor’ın hazırlanmasıyla da gayet net bir şekilde ortaya konmuştu. Şimdiyse farklı bir oyunla, Trine ile karşımızda…

    Üçümüz birimiz, birimiz üçümüz için!
    Oyundaki yolculuğumuz, üç karakterin birbiriyle yardımlaşarak ve birbirlerini asla yalnız bırakmayarak yol alması üzerine oturtulmuş bir yapıya sahip. Thief (Hırsız), Wizard (Büyücü) ve Knight (Şövalye), bir anda içine düştükleri durumdan kurtulmak için birbirlerine destek oluyor ve engelleri hep beraber aşıyorlar.

    09

    Thief’in okçuluk yeteneği, uzak mesafedeki düşmanlar için büyük önem taşıyor. Oyun ilerledikçe kazanacağı alevli ok ise işini biraz daha kolaylaştırırken, karanlık orman ve mağaralarda hem kendisinin, hem de arkadaşlarının önlerini görmelerini sağlıyor. Thief’in ip yeteneği ise oyunun kilit özelliklerinden belki de en önemlisi. Ulaşılamayan yerlere ulaşmak, bir anda yolun bittiği izlenimi veren düz duvarları aşmak ve çok daha önemlisi, yüksek noktalara yerleştirilen tecrübe puanları almak için bol bol ip kullanmak gerekiyor. Bu noktada, oyunun -oynanış açısından- tek problemine değinmek isterim. İp kullanımı iyi, hoş ancak zaman zaman zor ve tuhaf animasyonlar zinciri nedeniyle sinir bozucu olabiliyor. Neyse ki bu problemi aşmak için fazla çaba sarf etmek gerekmiyor ve oyuna karşı en ufak bir kin beslemeden yola devam edebiliyoruz.

    Wizard, tam anlamıyla büyücü olamamış bir büyücü aslında. Üstelik bunu sadece geçmişiyle değil, karakterler arası dengenin sağlanması adına yapılan kısıtlamayla da görmek mümkün. Wizard, oyuna sadece tek bir özellikle başlıyor: Kutu çizmek. İlk görüşte Crayon Physics’i hatırlatan bu özellik sayesinde, -Thief’in ipinin sağladığı kadar olmasa da- bazı engelleri aşmak mümkün oluyor. Küçük ve büyük kutular oluşturabilen Wizard, diğer karakterlere göre “silik” kaldığı için oyunun ilk bölümlerinde pek tercih edilesi değil aslında. Wizard’ın diğer özelliğiyse her türlü objeyi hareket ettirebilmesi. Boyut ve ağırlık tanımadan dev topuzları, kayaları, blokları ve platformları hareket ettirebilen Wizard, bu sayede ekibin sağlıklı bir şekilde yol alabilmesini sağlıyor. Oyun ilerledikçe düz platformlar da çizebilen Wizard, oyunun sonlarına doğru müthiş bir büyü daha öğreniyor ve oyunun akış hızını ciddi anlamda arttırıyor.

    Gelelim ekibin en komik, en hantal ama bir o kadar da yararlı ve tercih edilesi karakteri olan Knight’a. Yaşlı ve şişman bir şövalye var karşımızda ancak bu durum, onun ilk tercih olmasını hiçbir şekilde engellemiyor. Çünkü kılıcıyla her türlü düşmanı kolayca alt edebilen Knight, kalkanı sayesinde ekibin savunma yeteneğine sahip tek üyesi olma özelliğine de sahip. (Tam bu noktada şöyle bir sınıflandırma yapmak istedim: Knight saldırabiliyor ve savunabiliyor, Thief saldırabiliyor ama savunamıyor, Wizard ise hem saldıramıyor, hem de savunamıyor!)

    Karakterlerin ortak özelliklerine gelecek olursam; her karakterin üçer özellik sahibi olabildiğini ve seviye atladıkça bu özellikleri geliştirebildiklerini söyleyeyim önce. Üstelik karakterlerin özellikleri bunlarla da sınırlı kalmıyor. Oyunda ilerlerken birçok sandık buluyor ve bu sandıkları tek tek açarak ödülleri topluyoruz. Ödüllerse işe yaramaz ıvır zıvırlar değil, oyuna direkt olarak etki eden şeyler. Bunlardan bazıları sağlık barının kapasitesini arttırırken, bazılarıysa karaktere özel yeteneklerin artmasını sağlayabiliyor. Daha fazla detay vermeden kesmek istiyorum ki sandıkları teker teker arayın ve sürprizlere kendiniz şahit olun.

    Durmak yok, yola devam!
    Üç karakterin dev ortaklığıyla ilerleyen Trine, “side-scrolling”, yani ekranın sağına ve soluna doğru ilerlenebilen nostaljik bir yapıya sahip. Bu türe en güncel iki örnek, Braid ve LittleBigPlanet olabilir herhalde. Üstelik bu iki örneğin sahip olduğu özellikler, Trine’da bir araya geliyor. Bir yandan Braid’deki gibi bulmacalar çözmek ve kafa yormak, diğer yandan LittleBigPlanet’ta olduğu gibi fizik kurallarına göre hareket etmek gerekiyor. Böylesine bir karışımın başarıyla uygulanması için, bölüm tasarımlarının da oldukça iyi olması gerektiği bir gerçek ve ne mutlu ki Frozenbyte bunu başarmış. Bölümler o kadar iyi bir şekilde tasarlanmış ki hiçbir an “Bu ne biçim yer böyle?” ya da “Burası çok saçma olmuş.” gibi düşüncelere kapılmıyor insan. Üstelik Trine, üç boyutlu görsel tasarımı sayesinde, iki boyutlu oyun stilini hiçbir zaman oyuncuya hissettirmiyor. Mekanların gerek boyutlu, gerekse renkli tasarımı sayesinde müthiş bir görsellikle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Her ne kadar çapı bu kadar olmasa da, müzik ve seslendirmeler sayesinde de desteklenen oyun, bir an olsun “sıkıcı” ya da “monoton” sıfatlarını hak etmeden oyunun sonunu getirmemi sağladı.

    27

    Yılladır bağımsız oyun yapımcılarını kayıran, onların yaptığı eserlere ekstra kredi tanıyan ve her zaman haklı çıkan bendeniz, bu kez hiç kayırmadan, Trine’ın mutlaka denenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. Aksiyonsa aksiyon, maceraysa macera, platformsa platform, RPG ise RPG; hepsi var bu oyunda.