Grand Theft Auto V

    0
    33

    Hayat durduran bazı olaylar vardır. Örneğin, ilk sevgilinizle, ilk baş başa buluşmanız… Belki de hiç bitmesini istemezsiniz… (Belki de hemen bitsin istersiniz çünkü kızın dişleri takma çıkmıştır veya erkek sivilcelerini kapatmak için fondöten sürmüştür, yakınlaşınca gözünüze çarpmıştır.) Ya da evinize gelen ilk bilgisayar ve yanında gelen oyunlar. (Belki de zaman şaşkınlıkla donar çünkü bilgisayar 486SX’tir ve yanında gelen oyunlar sırasıyla God of War III’tür, Pikmin’dir ve Forza Motorsport 4’tür.)

    Hayat durduran bazı oyunlar da vardır. Yıllar önce World of Warcraft çıktığında bir durdu mesela o akreple yelkovan. Diablo III’te keza aynısı oldu ama ondan önce, Diablo II’de de yaşamıştık benzer bir durumu. (Blizzard oyunları tehlikeli.)

    08

    Ve elbette ki hayata bir dur diyen Grand Theft Auto oyunları da bulunuyor. İlk iki GTA oyununda böyle bir durum söz konusu olmadı ama GTA III ile birlikte işin rengi değişti. İnsanlar, oyuncular, herkes bu oyuna öyle ya da böyle ilgi duydular. “Abi özgürce dolaşıyorsun, istediğine tekmeyi patlatabiliyorsun!” dediler bazıları. Buna karşı gelen muhalif ebeveyn toplulukları, “Çok zaman harcıyorsun oyunun başında!” diye çıkıştılar, medya da gazı alarak, “Bu oyun çok şiddet içeriyor, çocuklarımızın her biri seri katil olacak!” diye endişelendi. Rockstar Games ise kulaklarını konuya tıkamaya karar verdi, mahkemelik olma yoluna kadar gitti olay. (Mahkemelik olmuşlar mıydı?) GTA III beğenildi, hoştu, güzeldi ama GTA’yı bambaşka bir boyuta taşıyan oyun, San Andreas oldu. Üçüncü oyuna göre çok daha özgür olduğumuz, yapacak çok daha fazla işin olduğu ve karakterimizi de geliştirebildiğimiz bu oyun, GTA’nın hayran kitlesinin katlanmasına neden oldu. Ne var ki olay, GTA IV’ün ilk görsellerinin ve fragmanlarının internete düşmesiyle tam bir manşet haberine büründü. Zaten hâlihazırda birçok şeyi başarmış olan GTA, dördüncü oyunla birlikte inanılmaz grafiklere ve daha gerçekçi, daha akılda kalıcı bir senaryoya kavuşuyordu. GTA IV çıktığında herkes oyunun başına oturdu ve farklı yorumlarla kalkıldı koltuklardan. Biz vaktiyle oyunun San Andreas’a göre daha düz olmasından yakındık, oyunu çok tutmadık ve büyük tepki topladık. “Neden San Andreas gibi yapmamışlar ki?” derken şunu düşündüm. Elinizde GTA gibi bir isim var. Bu ismi sürekli de ileri taşımalısınız beklentileri karşılamak için. Ve elbette ki paraya doyamıyorsunuz. San Andreas’ı şahane grafiklerle süsleyip hemen piyasaya sürmek yerine, yeni nesil grafiklerle zaten yeterince göz boyayan, yeni bir GTA’yı, biraz daha düz, sadece biraz daha eksik bir şekilde piyasaya sürerek yine de milyon dolarlara konamaz mısınız? GTA IV aynen bu şekilde düşünüldü bana sorarsanız ve Rockstar belki de o zamandan, GTA’nın asıl olması gereken şekli beşinci oyun için planlamıştı bile. Biz eleştirdik ama onlar yine de kazandı, kazandı ve kazanmaya devam ediyor.

    Para peşinde bir hayat
    San Andreas’a dönme vakti geldi, çattı. Los Santos’ta ve Blaine County’de geçecek olan müthiş bir macera söz konusu ama sözü öncelikle karakterlerimize getirmemiz gerekiyor. Kendileri hakkında detaylı bilgiyi bu sayfalarda bulabilirsiniz lakin bir ön tanıtım yapmak da gerekiyor.
    Bir GTA oyununda ilk defa, üç farklı karakteri birden kontrol ediyoruz. Yaşadığı hayattan ve ailesinden çok çekmiş olan Michael, Nigger kültürünün içinde yaşam mücadelesi veren Franklin ve psikopat Trevor, üç kahramanımızı oluşturuyor.

    20

    Rockstar’a ilk şapkayı şu aşamada çıkarıyoruz: Bu üç karakterin oyuna yedirilmesi çok şık yapılmış. Başka bir oyunda olsa, üç karakter direkt olarak önümüze atılırdı, kim kimmiş diye anlamadan ilk büyük soygunun içine düşerdik. Buradaysa önce Franklin ile tanışıyoruz. Sıradan hayatını sürdürürken, yapması gereken birkaç önemsiz işte onu kontrol ediyoruz ve kısa bir süre sonra Michael ile yolları kesişiyor, Michael’ın hayatına dâhil oluyoruz. Michael ve Franklin iyi anlaşıyor ve Trevor’la ne zaman tanışacağımızı beklemeye başlıyoruz. Bekliyor, görevler yapıyor, zaman geçiriyoruz ama Trevor yok. Ancak bir olaydan sonra Trevor’a kamera çevriliyor ve onu Sandy Shores’da, Los Santos’un uzağında, çorak bir arazideki evinde, biraz uygunsuz bir şekilde yakalıyoruz. Trevor’la da hatırı sayılır uzunlukta vakit geçirdikten, üç karaktere de yeterince aşina olduktan sonra asıl maceraya adım atıyoruz.

    Tabii ki burada bazı kopukluklar yok değil. Hikâyeye göre Michael ile Trevor eski dost ama bir olaydan sonra araları bozulmuş ve Trevor, Michael’ın Rockford Hills’de bir zengin yaşamı sürdüğünden bile habersiz kalmış. Trevor’ın Michael ile tanışma anı dramatik sayılır ama bundan beş dakika sonra olanlar, akla ve mantığa pek uymuyor zira Trevor’ın Michael’ın boğazına atlayacağını sanırken, hemen bir göreve atılıyor ikili. Sanırım olay şöyle gelişmiş; eğer bu bir film olsaydı, karakterlerin duygusal durumları daha ön plana çıkardı, her şey gerçek hayattakine biraz daha yakın seyrederdi. Tabii ki bu bir oyun olduğu için senaryo ile “oyun” arasındaki köprü daha kısa. Yapımcılar bize 30 dakikalık sahnelerle karakterlerin duygusal bunalımını da verebilirdi belki ama o zaman da oyundan kopardık diye düşünüyorum.

    Eleştirimi de yaptığıma göre karakterlere geri dönelim. Karakterlerin nasıl bir hayat sürdüğüne dair detaylar da çok iyi verilmiş. Michael’ın dejenere ailesi örneğin, çok iyi yansıtılmış. Karısı onu tenis hocasıyla aldatıyor ve Michael bunun farkında. Oğlu ot kullanan ve başka hiçbir şey yapmayan, babasından yeterli sevgiyi ve ilgiyi görmediğine inanan kayıp bir ruh, kızı Tracey ise kısa yoldan ünlü olmak için Los Santos’un “havalı” isimleriyle zaman geçirmeyi sorun etmeyen, sonu pek de parlak görünmeyen, aptal bir sarışın. Michael da zamanında edindiği zenginliğinin üzerine oturmuş ve tüm gün içki içip başka bir şey yapmayan, amaçsız kalmış bir adam olarak yer alıyor oyunda. Franklin’in bu denli çarpıcı bir hikâyesi yok ama onun sayesinde eğitimsiz siyahilerin, kendi kültürlerinde nasıl bir diyalog içerisinde olduklarını ve aile yaşantılarının nasıl olduğunu rahatça gözlemleyebildim. Örneğin, Franklin’in teyzesinin, tüm gün evde oturmasını ve arkadaşlarını eve çağırıp televizyon karşısında gün yapmalarını oturup uzun uzun izleyebiliyorsunuz. Trevor’ın yaşamıysa en hareketli olan belki de. Şehir yaşantısından uzak, neredeyse eski Teksas’ı andıran bir ortamda, kontrolden ve kurallardan ırak bir yaşam sürüyor Trevor ve kendi karakteri gereği de kendi kurallarını, kendi koyuyor. Trevor çok sağlam işlenmiş bir karakter ama tipine seslendirmesi uymamış gibi gelmedi de değil.

    Bu karakterler arasında istediğimiz zaman geçiş yapabiliyor olduğumuzu zaten daha önce çokça söyledik ama bu özelliği yakalamak için oyunda nispeten uzunca bir süre zaman geçirmeniz gerekiyor zira üç karakterin buluşma anı pek de yakın bir sürede gerçekleşmiyor. Karakterler arasında geçiş yaptığınızda, o karakter bazen evinde oluyor, bazen bir arabada, bazen de suda, birçok cesedin yanında iç çamaşırlarıyla bulunuyor. (Trevor.) Karakterler arasındaki geçiş, hoş bir kuşbakışı animasyonla gerçekleşiyor. Los Santos’ta bu görüntüde diğer karakterin bulunduğu yer görüntüleniyor ve kamera birkaç adımda o karakteri bulup sizi onun kontrolüne bırakıyor. (Bu animasyonun yükleme süresi için kullanıldığını da anlamış oldum.)

    Karakterlerimizin tarzları, konuşmaları, kıyafetleri, saçlarının şekli, RPG stili özellikleri hep birbirinden farklı. Mesela Trevor her iki karakterden daha iyi uçak kullanabiliyor. Franklin iyi araba kullanıyor ama silahlarla arası çok iyi değil. Her karakter de bu bağlamda bir özel yeteneğe sahip. Özel yetenek ekranın sol alt köşesinde görülen, sarı barın dolmasıyla çalıştırılabiliyor. Her karakter de bu barı farklı şeyler yaparak dolduruyor. Örneğin, Franklin’in özel yeteneği araba kullanırken zamanı yavaşlatmak ve herkes yavaşlarken, onun daha rahat manevralar yapabilmesi. Bu özelliği kullanabilmek için Franklin’in iyi araba kullanması gerekiyor. Ters yönden ilerlemek, araçlara yakın geçmek barın hızla dolmasına yarıyor ve ardından bu yeteneği kullanabiliyorsunuz. Michael’ın özel yeteneği ateşli silahları kullanırken zamanı yavaşlatabilmesi (Max Payne modu.) ve bu hayli kullanışlı bir özellik zira oyundaki çatışmalar çok hararetli geçebiliyor. Trevor da yine karakterine uygun bir yeteneğe sahip. Tam olarak “Rage” veya “Berserk” moduna geçiyor Trevor ve bu süre zarfında çok az yaralanıp çok daha fazla hasar verebiliyor silahlarıyla. Özellikle kalabalık gruplarla savaşırken bu özellik çok işe yarıyor; direkt olarak, kurşunlardan kaçma derdi olmadan ava çıkabiliyorsunuz.

    21

    Sen kapıyı tut, ben kamyonu içeri sokacağım!
    Bu sefer amacımız ne? Şimdi bu üçlü paraya sıkışmış durumda. Zaten biliyorsunuz, insanoğlu 100 milyon doları olsa bile, “Neden 200 milyon dolarım yok?” der çünkü açgözlüdür. Michael -spoiler olmasın diye söylemek istemediğim bir nedenle- 2,5 milyon dolara sıkışmış durumda. Franklin’in zaten parası yok. Trevor deseniz, o da parasal anlamda hiç de iyi bir noktada değil. Bunun ötesinde, bu üçlünün bir hayat amacı olmaması da büyük bir etken. Ne Michael ailesiyle geçirdiği o anlardan mutlu, ne Franklin getto hayatından, ne de Trevor kulübesinde geçirdiği günlerden. Durum böyle olunca da eski günler aklına geliyor Michael ve Trevor’ın ve başlıyorlar soyguna…

    Evet, oyunun amacı büyük soygunlar yapmak. Oyunda bu soygunlara “Heist” deniliyor ve yan görevlerin dışında, neredeyse tüm görevlerde büyük soygunlar yapmak üzere plan yapıyoruz. Size soygunlarda neler olduğunu anlatmak istemiyorum aslında çünkü bunları bilmeden, kendiniz tecrübe etseniz çok daha iyi olur ama genel işleyişi anlatmak elbette ki görevim.

    Soygunlar aşama aşama gerçekleşiyor, bunu bilmeniz lazım. Yani üç kişi anlaşıp bir bankanın veya bir mağazanın ön kapısından girip herkese silahları doğrultup paraları almıyorsunuz. Başlarda ufak soygunlarla başlıyor iş ve ilk işimiz de Michael’ın ve Franklin’in planladığı mücevherat mağazası oluyor. Bu görevde “Lester” adındaki arkadaşımızdan da yardım alıyoruz hatta. Görevi planlama safhasında, ekibimizdeki arkadaşlarımızdan bir tanesi planı anlatmaya başlıyor. İlk önce şuradan şunu almak lazım, onu aldıktan sonra şuraya koymalıyız ve bunu yaparken diğer arkadaş da şuradan şunu getirmeli gibi seri bir anlatım başlıyor. Planlama safhası çok güzel anlatılıyor ve soygunun neye benzeyeceğini de gözünüzün önünde canlandırabiliyorsunuz. Soygun planı anlatılırken, ikinci bir seçenek de arada anlatıma karışıyor. Planlama bittikten sonra da bu bağlamda iki seçeneğimiz oluyor. Genellikle bu ayrımlardan bir tanesi daha fazla çatışma içeriyor, diğeri daha fazla iş isteyen ama düşmanlarımızı da uyandırmayan bir yaklaşıma sahip. Oynayış tarzınıza göre bu seçeneklerden birini işaretledikten sonra görev başlıyor. Bu aşamada da kendinizi soyulması gereken yerin önünde, elinizde silahlarla hayal etmemelisiniz; soygunun gerçekleşmesi için öncelikle “ön koşulların” sağlanması gerekiyor. Tamamıyla hayali bir senaryoda, diyelim ki mağazaya bir çalışan gibi, bir adamımızı sokmamız isteniyor. İlk önce o mağazanın kapanma saatini beklemeli ve çıkan çalışanlardan bir tanesini soyup onun kıyafetini almalıyız. Böylece soygun gününde o kıyafeti giyecek olan elemanın rolü çözülmüş oldu. Bunun ardından, başka koşulları da yerine getiriyor ve ana göreve başlamak için şartları sağlamış oluyoruz.

    Az daha unutuyordum; planlama aşaması bitmeden soygunu yapacak çetede yer alacak olan üyelerin de seçimini yapmak gerekiyor. Görevin yapısına göre farklı üyeler seçebiliyoruz ve her üyenin de kendine göre bazı eksiklikleri oluyor. İyi iş yapan adamlar soygun sonunda daha çok para istiyor, acemi olanlar daha az para istemesine rağmen görev sırasında pek işe yaramayabiliyor ve hatta ölebiliyorlar. Çete üyelerini soygunlarda kullandıkça yetenekleri de gelişiyor ama aldıkları para değişmiyor; bu yüzden bazı adamları favoriniz yapıp sürekli kullanmak iyi bir seçim oluyor.

    Soygunlar sırasında üç karakterin (Ya da kaç tane varsa grupta.) rollerini ele alabilme kurgusu, ilk açıklandığı zamandan beri heyecan yaratıyordu ve oynanışta da bunun gerçekten heyecan verici bir tecrübe sunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Görevlerin yapısı zaten bu üç karakterin hep farklı işlerle uğraşmasını öngörmüş; dolayısıyla görev esnasında karakterler arasında geçiş yaptığınızda, hepsinin farklı bir oynanışla birlikte geldiğini görüyoruz. Karakterlerin farklı bakış açılarını görmekten de öte, bazı görevlerde, bazı işleri gerçekten yapmak istemiyorsunuz. Diyelim ki iki karakter arabada; biri aracı kullanıyor, diğeri ateş ediyor. Siz belki de aracı kullanmaktan çok sıkıldınız. O halde hemen diğer karaktere geçiş yapıp ateş eden taraf olabiliyor ve görevi bu şekilde tamamlayabiliyorsunuz. İlerleyen bölümlerde helikopter kullanmaktan sıkılıp tetikçi tüfeğinin başına geçmek de mümkün oluyor, deniz altı kullanmak da, uçak kovalamak da…

    Telefonunuz çaldığında…
    Ana görevlerden uzaklaşalım ve Los Santos’ta neler yapabiliriz, bunlara bir göz atalım. Oyunun başlarında yapacak çok fazla iş yok, o konuda endişelenmeyin hemen. Eminim ilk görevinizden önce bile bir yerlere girip bir uçak çalmak isteyeceksiniz ama bunlar geçici eğlenceler. Ana görevleri tamamladıkça, yan görevler açılıp bunları da biraz yaptıktan sonra iyiden iyiye görev portföyümüz genişliyor, Los Santos tam anlamıyla bir aktivite merkezine dönüşüyor.

    Telefonumuza göz atalım. Telefon yine birçok işi yapabileceğimiz bir cihaz. Tanıştığımız NPC’ler burada birer kişi olarak yer almaya başlıyor ve onları istediğimiz zaman arayabiliyoruz. (Telefonu açmıyorlar bazen ama olsun.) Bu kişiler aynı zamanda bize mesajlar, e-postalar atarak da bizimle iletişime geçebiliyor.

    10

    Sahip olduğumuz üç karakter, üç farklı renge sahip. Michael mavi, Franklin yeşil ve Trevor da turuncu. Haritada turuncuyla işaretli soru işaretleri veya harfler gördüğümüzde örneğin, anlıyoruz ki Trevor’ı ilgilendiren, onun yapabileceği bir görev var. Bu harfler eğer karakterlerin baş harfiyse genelde ana göreve dair bir işe başlamış oluyoruz, onu da not edin. Soru işaretli alana gittiğimizde, karakterimizin kişisel özelliklerine uygun bir göreve atılıyoruz.

    Birer tane örnek verelim oyunun başlarından. Michael ot kullanımının yasallaştırılmasını isteyen bir eylemcinin standına uğruyor ve bir anda kendini uzaylılara karşı, makineli tüfekle savaşırken buluyor. Franklin kendisinin fotoğraflarını çekmeye çalışan bir paparazziye bunun ne kadar yanlış olduğunu vurguluyor ama sonunda onun, bir ünlünün fotoğraflarını çekmesinde yardımcı oluyor. Trevor da birkaç redneck’le tartışıp daha sonra berserk modunda, onları temizlerken buluyor kendini.

    Bu anlattıklarım hep yan görevler olarak meydana çıkıyor ama hepsi bu kadar heyecan verici olmayabiliyor. Örneğin, Franklin’in çekiciyle araba çalmasını isteyen kadınla girdiği görevler bayağı sıkıcı. Git, arabayı bul, çek, garaja getir… Zevksiz. Bu görevleri yaptıkça ya para kazanıyorsunuz ya da karakterinizin özellikleri gelişiyor. Karakterlerin özelliklerinin gelişmesi, bir işi sürekli yapmaktan geçiyor. Sürekli koşarsanız, Stamina’nız artıyor ya da sürekli ateş ederseniz, silah kullanma seviyeniz yükseliyor gibi.

    Bu planlı görevlerin yanında, Los Santos’un yaşayan bir şehir olduğunu daha da vurgulamak adına, daha önce Spider-Man’de gördüğümüz bir görev tipi de oyuna eklenmiş. Etrafta dolaşırken mini haritada bir anda mavi veya kırmızı noktalar beliriyor ve anlıyoruz ki o bölgede bir olay var. Olay mahalline gittiğimizde şehirde gerçekleşebilecek sıradan suçlarla karşılaşabiliyoruz. Mesela bir adam, bir kadını soymaya çalışıyordur suratına silahı dayamış. Böyle bir durumla karşılaşınca dönüp gitmek de serbest, o kadını kurtarmak da. Eğer yeterince hızlı bir şekilde silahınızı doğrultup adamı vurursanız, kadını kurtarıyor ve bir şekilde mükâfatlandırılıyorsunuz. Bir soyguncuyu takip ettiğiniz, yanan bir arabadan bir kadını kurtardığınız bu tip görevler her an karşınıza çıkıyor ve hiçbirini kaçırmak istemiyorsunuz.

    Koskocaman Los Santos’ta, istediğiniz vakit girişebileceğiniz işler de yok değil. Yarışlar bunlardan bir tanesi. Los Santos sokaklarında aracınızla katılabileceğiniz yarışlar bayağı zorlayıcı olabiliyor zira bir yere çarpıp kalmak ve geri vitese takıp tekrar yola çıkmaya çalışmak, sıradan bir yarış oyunundakinden çok daha fazla zaman kaybettirebiliyor. Bir havalimanı (Böyle deyince de kocaman bir yer hayal etmeyin; küçükleri de var.) satın aldıktan sonra, burada yer alan uçağınızla belirtilen bölgelere paket bırakabileceğiniz bir göreve de katılmanız mümkün olabiliyor. Daha küçük ölçekli aktiviteler de yok değil elbette ki. Mesela Virtua Tennis’e rakip olabilecek tenis müsabakalarına, tenis kortu bulduğunuz yerlerde katılabiliyor ve set ve oyun sayısını belirleyerek sağlam bir maç yapabiliyorsunuz. Maç sonunda para kazanmak da olası tabii ki ama gelen paraya para demek pek mümkün değil. Kolay yoldan para kazanmak için para taşıyan zırhlı araçları soymak çok işe yarıyor. Bunları mini haritada yanıp sönen bir nokta olarak görebiliyorsunuz ve arka kapılarını patlatıp içerideki parayı çalarak bir anda yüksek miktarda paralara konmanız mümkün oluyor. Michael ile oynarken psikoloğunuzu görmek de mümkün. Psikolog seansında Michael’ın neler yaşadığına dair sağlam bilgilere ulaşıyorsunuz ve arada psikoloğun tavsiyelerine uyup uymayacağınıza dair seçimler de yapabiliyorsunuz. Tam konuşmanın ortasında seansın bittiğini vurgulayan psikoloğu benzin döküp yakma isteğine engel olmaksa zor iş… Bazı görevlerin sonunda da büyük soygunlar için ekibimize birilerini ekleyebiliyoruz. Bu kişilerden bazıları gerçekten soygunlarda faydalı olabiliyor, o yüzden yan görevleri es geçmemek lazım.

    Sırf eğlencesine katılabileceğiniz diğer aktiviteler arasında sinemalar bulunuyor. Bunlardan bir tanesinde, son derece sürreal bir film izledim ve izlerken kafam resmen bulandı. Bu tipteki filmlerle bir şekilde dalga geçtiğine inandığım filmin adını hatırlamıyorum ama sonuna kadar, ilgiyle izlediğimi söyleyebilirim. Sinemaların yanında, internete girip sunulan sayfaları gezmek de mümkün. Bunlardan bazılarını sipariş hattı olarak bile kullanabiliyorsunuz hatta. Para kazanmak için de borsadan tahvil almak mümkün ama hangi portföye para yatıracağınıza karar vermek zor iş. Kendim denemedim ama büyük paralarla borsada oynayınca bu paraları katlamak da kolayca mümkün olabiliyormuş. (Ben kesin hepsini batırırım.)

    Koşu yarışlarına katılabileceğiniz, dart ve golf oynayabileceğiniz, sırf zevkine denize girip yüzebileceğiniz bir ortam Los Santos ve tam yeri gelmişken, denizden bahsetmek istiyorum. Ne zamandır bir oyunda bu kadar gerçekçi bir dalga & su hareketi animasyonu görmemiştim. Bir iskeleden ilk defa denize baktığımda sanki gerçek bir deniz varmış gibi hissettim. (Rengi abartılmış tabii ki.) Suya atladıktan sonra da gördüğüm köpükler, üzerime gelen dalgalar… Bir dakika, bu konuya diğer paragrafta devam edeceğim.

    26

    Tek firma, tek oyun
    Şunu net bir şekilde anlamış bulunuyorum: Büyük bir firma, tek bir oyun üzerinde çalışınca, ortaya “kalite” çıkıyormuş. Bakacak olursanız Activision da büyük, Ubisoft da, Electronic Arts da ama yine bakacak olursanız, bu firmaların oyunları her zaman yeterli kaliteye ulaşamıyor. Bunun nedeni de elbette ki firmaların aynı anda birkaç tane oyunla birlikte uğraşıyor olması ve oyunların takiplerini de yeterince etkili bir biçimde yapamaması. Rockstar Games ise farklı bölgelerdeki stüdyolarıyla birlikte, tek bir oyun üzerinde çalışıyor kaç zamandır. (Gizli projeleri varsa bilemeyiz tabii ki.) Oyunu yapan Rockstar, dağıtımını yapan Rockstar, kontrolde Rockstar. Süre neredeyse sınırsız; sıkıştıran yok, beklenti içerisinde olan yok. Milyon dolarlar zaten gelecek diyerek istedikleri kadar uğraşıyorlar oyunları üzerinde ve ortaya da detay patlaması yaşayan GTA V çıkıyor…

    GTA IV fragmanlarında, yerde sürüklenen gazeteleri görünce garip bir heyecan kaplamıştı beni. GTA V’te ise detayın bini bir para. Deniz mevzusundan bahsettim. Onun etkileyiciliği bambaşka fakat sıradan bir sokaktaki, sıradan bir asfalt yoldaki detaylar bile insanın durup bir bakmasına neden oluyor. Rockstar kaplama işinde çıtayı almış, Everest’in tepesine taşımış. Normalde siyah asfalt kaplamasıyla geçiştirilebilecek bir sokakta yamalar, su birikintileri, kırılmış köşeler, çatlaklar görünce, her oyunda bulunan yapaylık seviyesi bir anda azalıyor. Yanlışlıkla bir yayayı ezdiniz diyelim. Tekerleğin arkada bıraktığı ve yavaşça azalan kan izi, herhalde gerçekle aynı. (+18 örnek.) Herhangi bir binadaki eskimiş boya, dökülen bölgeler, düşmüş bir tuğla, Rockstar bünyesinde çalışan her çalışanın birer binayla uğraşmış olduğu izlenimini veriyor. GTA IV’ten çok hatırlamıyorum ama yağmurlu havalarda çakan şimşeğin etkisi de atmosferi çok iyi tamamlıyor; daha önce böyle bir şeyle karşılaşsam hatırlardım diyorum… Binalar, kaplamalar ayrı ama araçlardaki detay da bir başka. Yansımalar ve araç modellemeleri o kadar sağlam ki bana bu oyun bir PS4 oyunu deseniz, hemen inanırım. Arabaların jant kalınlıklarından, frenlerindeki artistik kırmızı kaplamalarına kadar her türlü detay düşünülmüş. Hele bir de bu araçları hasar almışken görün. Tampon sadece sarkmakla kalmıyor, yanındaki çizikler, vuruklar da gerçekçiliği katbekat arttırıyor. Olayın bence en fantastik boyutu da tüm bu grafikleri kaç yıllık konsollarda görüyor olmamız. Dediğim gibi bu görsellik PC’de veya yeni nesil konsollarda olsa “Zaten böyle olması gerekiyordu.” diyerek konuyu geçiştirebilirdik ama PS3’te ve Xbox 360’ta halen böylesine detay görebiliyorsak, grafiklerinde problem olan oyunlardaki hatayı firmalarda aramak gerekiyor diye düşünüyorum.

    Dağın tepesinden, denizin dibine
    Eleştiri vakti geldi, hazırlanın! GTA V çok güzel bir oyun. Bayağı sağlam çoğu anlamda ama yapımcılar uzun süredir var olan bir konuyu ve bir başka önemli detayı sanki göz ardı ediyorlar gibi geldi. Oyuna adım attığınız andan itibaren, buram buram Amerikan kültürüne maruz kalıyorsunuz. Los Santos zaten Los Angeles’tan devşirme. Tüm karakterler, diyaloglar, etraftaki ürünler, radyo yayınları ve aklınıza gelebilecek her şey, Hollywood’un, Amerikan Ayrıcalığı’nın, Amerikan Rüyası’nın bir yansıması. İyi, hoş, olabilir tabii ki ama oyun içerisinde bu “Amerikancılığın” aptal ve garip olduğuna dair o kadar çok gönderme var ki oyun kendisiyle çelişiyor gibi geliyor. Ya da Amerikan dünyasında, A.B.D.’yi eleştirmeye çalışıyor ama istemeden diyorsunuz ki, “Az önce son derece Amerikanvari bir kurguda bulunduk, şimdi niye A.B.D.’nin başka bir özelliğiyle dalga geçiyorsun?” Yani oyun, Amerikan Rüyası’yla ve idealleriyle bir yandan dalga geçerken, bir yandan da aynı kurguda oyunu oynamaya itiyor sizi. Bu durum beni sarsmasa da biraz garip geldi, oyun boyunca, her diyalogda buna dikkat eder oldum.

    Bir diğer durum da her GTA’da olan “Bunların hepsi niye?” sorusunun tekrar vuku bulması. Az sonra söyleyeceklerim belki sadece benim oyunlardan beklentim yüzünden ortaya çıkmış bir sorundur ama GTA’yla ilgili olan bu durumdan kendimi bir türlü alamıyorum.

    GTA nereden baksanız, bir RPG’den birkaç adım geride, MMO mantığında ilerleyen bir yapım. Yani nedir; görev al, görevi yap, görevi yapmadığın sırada yan işlerle uğraş… Şimdi örnek olarak birkaç oyundan bahsedeyim. Misal, Saints Row IV. Bu oyun bence iyi bir oyun değil ama biraz daha dikkat edilse çok sağlam bir oyun olabilirdi. Bu iyi olarak görmediğim oyunun başına oturduktan sonra kalkamamış olmamdaki ama GTA V’ten rahatça ayrılabilmemdeki sorun, bence benden kaynaklanmıyor. Saints Row, bize bir anda yapabilecek birçok iş veriyordu. Yüksek kulelerin tepesine tırmanmak ve o kuleyi ele geçirmek, uzaylıların kontrolündeki bölgelerden onları temizlemek, kendimizi geliştirmek için gereken parlak nesneleri şehrin her tarafından toplamak… Just Cause 2’yi hatırlayalım. Bence çok iyi bir oyundu. Paraşüt kontrolü ve kocaman bir bölgeyi sadece paraşüt ve bir yerlere ip atıp kendimizi çekerek arşınlayabilmek, daha önce hiçbir oyunda görülmemiş bir mekanikti. Ve yine bu kocaman alanda, diktatörün kontrolündeki birçok bölgeyi, istediğimiz zaman ele geçirebiliyor ve ilerleyen zamanlar için kendimize yol açabiliyorduk. Daha temel bir örnekte, bir MMORPG’yi inceleyelim. MMORPG’lerde olay nedir; bir karakter yaratmak, bunu ilerleyen mücadeleler için geliştirmek. Bir görev alırız, bunu yaptıktan sonra seviye atlar, para kazanırız. Seviye atlarız ki daha zor düşmanlara karşı koyabilelim, oyundaki daha “farklı” alanları görebilelim. Başıboş bir şekilde bir bölgeye gittiğimizde, burada dolaşmanın bir amacı vardır. Orada karşımıza çıkan basit bir yaratığı öldürmek bile tecrübe puanı, bir eşya, altın kazancıdır. Seviye atladıkça daha iyi eşyalar kazanır, daha iyi eşyalarla da daha büyük raid’lere katılır, PvP için kendimizi en güçlü hale getirmeye çalışırız.

    Ben ne yalan söyleyeyim, hiçbir GTA’da beni güdüleyen bir öğe göremedim. Senaryo elbette ki çok iyi, çok hoş ama bir sonraki büyük soygunun nasıl olacağını merak etmek, bana bir haftalık periyodu olan bir aksiyon dizisinden daha fazla heyecan sunmuyor. Karakterlerimizi bir ölçüde geliştirebiliyoruz yeni oyunda. Daha iyi silah kullanıyorlar, daha iyi koşuyorlar, araçları daha iyi kontrol ediyorlar ama bunlar olmasa bile, oyun yine de oynanıyor. Diyelim ki bir tank çaldım ya da jet uçağı. Bunlarla yapabileceklerim, polis beni delik deşik etmeden önce, sadece özgür olduğum için yapacağım birkaç enteresan aktiviteden ötesi değil; yani oyunda ilerlememde bana bir fayda sağlamıyor.

    25

    Elimin altında koskoca Los Santos var. Dağlarıyla, dereleriyle, doğasıyla harika bir görüntü sunan Blaine County var ama ben, bu kadar alanda oyunun genel kurgusuna katkıda bulunacak bir mücadeleye girmedim, giremedim.

    Tabii ki siz belki de bir uçağı sıkışık trafiğe düşürmekten ve bu sırada uçaktan atlayıp denize düşmekten zevk alabilirsiniz. Veya bisiklete binip kilometrelerce sürüp Stamina’nızı geliştirmek isteyebilirsiniz. Oyundaki en yüksek dağın tepesine tırmanmak bir mücadele olabilir. Ya da bu oyunu, düz bir senaryoya sahip ama bir yandan da özgürce dolaşabildiğiniz bir aksiyon oyunu olarak düşünüp bundan memnun olabilirsiniz. (Yanlış bir şey diye söylemiyorum.) Ama ben madem özgürüm, madem yapacak bu kadar iş var, bunlar gözle görülür bir şekilde oynanışa etki etsin diyenlerdenim. Bu nedenle de oyuna 6,5 puan veriyorum. (Ve halk, meşalelerle LEVEL ofisini basıyor, onu sonsuzluğa uğurluyor.)

    Dediğim gibi bu son detay, tamamıyla benim görüşüm. Ne var ki çevremde olsun, internetteki yorumlarda olsun, “GTA’yı yarısına gelmeden bıraktım.” diyen o kadar çok insan var ki oyunda itici bir güç eksikliği olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Buna mukabil, oyundaki görev ilerleyişini genel olarak diğer GTA’larla karşılaştırdığında çok daha iyi ivme alıyor. Sonlara doğru hele, gişe rekoru kırması muhtemel film manzaraları ortaya çıkıyor.

    21

    Tam anlamıyla her tarafından kalite akan, GTA Online’ın açılmasıyla birlikte daha da uzun süre oynanabilecek, inanılmaz grafiklere sahip, emek dolu bir oyun olmuş GTA V. Bu neslin en iyi oyunlarından bir tanesi; yeni nesil konsollarda nasıl bir GTA ile karşılaşacağımızı düşünemiyorum…