Lost Planet 3

    0
    10
    Lost Planet 3

    İlk oyunundan beri kendisini sürekli yenileyen ve her seferinde hatırı sayılır miktarda oyuncunun ilgisini çekmeyi başaran az sayıda seri vardır ve Lost Planet da bu az sayıdaki seriden birisi olmayı başarmıştır. Üçüncü yapımıyla kendisini gösterdiği andan itibaren ilgi odağı olmayı başaran serinin son oyunu Lost Planet 3 (LP3), bu ay ofisimize konuk oldu. Unreal 3 grafik motoruyla üretilen yapımlardan birisi olan LP3, ikinci oyunda içerisinde bulunduğumuz “E.D.N. III” isimli gezegende geçiyor ama bu sefer karakterlerde ve atmosferde birazcık farklılık var…

    İkinci oyunu deneyim edenlerin çok iyi hatırlayacağı üzere, etrafımız genelde çiçekli böcekli, günlük güneşlik mekânlarla doluydu. Bu seferse içerisinde bulunduğumuz dünya olabildiğine karanlık ve soğuk. Her yerin buzlarla kaplı olduğu gezegen, oyuncuya harika bir atmosferin içerisine rahatlıkla sokmayı başarıyor. Sürekli hâkim olan karanlık ve kapalı alan temasıyla korku değil belki ama harika bir gerilim yaşattığı kesin. Önceki oyunlara göre bir diğer değişiklik, bizim bildiğimizden çok daha eskiyi, en az 50 yıl kadar geçmişi anlatıyor olması. Senaryo itibariyle E.D.N. III üzerine gelen ilk insan kolonicilerin hikâyesine dalıyoruz. Daha önce keşfedilmemiş olan bu topraklara -LP3’ün ana karakteri olan- Jim Peyton’un anılarıyla dalışa geçiyoruz. Oyunun henüz başında izlediğimiz demonun ardından bir taşın altında sıkışıp kalan Peyton, torunu tarafından kurtarılmaya çalışılıyor. Kendisini tamamen ölüme adayan Peyton ise tüm başına gelenleri, geçmişi anlatarak açıklamaya başlıyor ve biz de kendimizi onun anılarını deneyim ederken buluyoruz…

    02Yeni karakterimiz Jim, “NEVEC” adı verilen bir firmayla anlaşmış ve içerisinde bulunduğumuz E.D.N. III gezegeninin doğal kaynağı olan Thermal Energy’nin toplanmasına kendisini admış durumda. Zaman içerisinde topladıkları kaynağın tam olarak ne olduğunu anlayacak olan Jim, başlangıçta her şeyden habersiz bir şekilde verilen tüm görevleri harfiyen yerine getiriyor ki işte biz de tam bu anda kendisini kontrol etmeye başlıyoruz.

    Az önce de bahsettiğim gibi, LP3 fazlasıyla karanlık bir dünyaya sahip. İçerisinde bulunduğumuz devasa hangar alanında başlıyor her şey. Üç kata sahip olan mekân, içerisinde Lab’den, Armory’ye kadar birçok farklı bölge barındırıyor. Her seferinde farklı bir noktasını ziyaret ettiğimiz dev kontrol merkezinden bolca görev alıyoruz. Alınan görevler -birçok yapımda olduğu gibi- ana görev ve yan görev olmak üzere ikiye bölüyor. Tek bir tıkla takibe aldığımız görevleri harita üzerinde net bir şekilde görebiliyor olmamız, LP3’ü kolay bir şekilde oynamamızı sağlıyor. Her görevden farklı miktarda kazancımız bulunmakta. Topladığımız parayla karakterimize birbirinden farklı silahlar alabiliyor, bu silahların upgrade’lerini yapabiliyoruz. Silahlar arasında Assault Shotgun, Destructeur, Incinerator, Punisher ve Spit-Fire gibi cihazlar bulunuyor. En önemli silahsa kesinlikle en temel silahımız olan tabancamız zira kendisinin sonsuz mermisi bulunuyor.

    Diğer silahlar gibi upgrade edilebiliyor olması sayesinde de en zor anlarda bile öyle ya da böyle yolumuza devam etmemize imkân tanıyor.

    Gelelim LP3’ün en ayıt edici özelliği olan “Rig” isimli devasa robota. Bu robot sayesinde oyun resmen ikiye bölünmüş. Rig’in devasa cüssesi, iki adet devasa kol barındırıyor; sol kol sıkma işlevi görüyorken, sağ kol kocaman bir matkap. Dilediği zaman kendisini iki koluyla birlikte koruyabilen Rig, senaryo gereği zor bölgelerdeki delme ve yıkma işleri için yaratılmış. Pek tabii ki daha büyük kazı araçlarını korumak da onun bir diğer görevi. Bazı spesifik durumlar hariç, kendisine dilediğimiz gibi binip inebiliyoruz. Üzerinde barındırdığı depo ise belki de en büyük özelliği. Bu depo sayesinde biten mermilerimizi buradan anında doldurabiliyor, dilersek aynı anda taşıyabildiğimiz iki silah kombinasyonunu tek bir hareketle değiştirebiliyoruz.

    Jim’i kontrol ettiğimiz anlarda iş birazcık daha farklılık gösteriyor. Düzenli olarak üzerimize saldıran düşmanlara karşı sonu gelmez bir savaş içerisine giriyoruz. Karşımıza çıkan düşman birimlerinin genel adı Akrid ve birbirinden farklı modelleri bulunuyor. Genelde yakın dövüşe gelmeye çalışan böcek ırkının kimi zaman menzilli modelleriyle de karşılaşıyoruz. İlk başlarda çok kolay şekilde yok olan bol bacaklı arkadaşlara, zaman içerisinde dev böcek ve uçan böcek gibi farklı modeller eklenince işler birazcık daha zorlaşıyor. Bizse bu esnada LP3’te bulunan siper sistemine güveniyoruz. Üçüncü şahıs kamera açısı sayesinde rahat bir şekilde siper alabildiğimiz için düşman birimlerini yok etmek bir hayli kolay oluyor. Tabii ki bu “kolaylık” duygusunu etkileyen birimler de yok değil. Başta oyunun en temel düşman birimleri yer alıyor ve kendileri düzenli olarak dibimize gelmeye çalışıyorlar. Uzak mesafelerden bombeli atış yapanlar da cabası. Eh, bir de uçan ekip var ki sormayın…

    09Olaylara bizim tarafımızdan bakacak olursak, aslında yapımın çok kolay olduğunu görüyoruz. Neden mi? İlk olarak bitmeyen tabancanın gücüne değinmek gerek. Her ne olursa olsun düşmana zarar verebiliyor olmak, oyunu çok kolaylaştırmış. Ayrıca kullandığımız el bombası inanılmaz güçlü ve doğru atıldığında düzenli olarak düşman üreten “Hutchings” isimli organizmaları tek seferde yok edebiliyor. Pompalı tüfektense bahsetmek bile istemiyorum… Düşman birimlerine gelecek olursak, tek yaptıkları üzerimize üzerimize gelmek. Yani ben sürekli gelene gidene bazen hiç siper almadan sıktım ve teker teker öldüler; hatta ilk ölümüm, üç saatlik deneyim sonunda oldu ki o anda da tatilde ne yaptığımı düşünüyordum… Rig konusuna da değinmek gerekiyor. Başlangıçta tüm şaşasıyla karşımıza çıkan dev robotla yapabildiklerimiz o kadar kısıtlı ki insan kendisini çok daha fazla kullanmak istiyor. Baktığınız zaman robotun kullanım alanı çok doğru ayarlamış; karakterimizin tek başına gidemediği yerlere güvenli bir şekilde gitmek ve bölgedeki sorunları çözmek gibi. Fakat işte nedense Rig sadece tamirci rolüyle kendisini gösteriyor ve bir türlü yeteri kadar kendisiyle savaşa giremiyoruz.

    Şunu açıkça dile getirmek gerekiyor ki Lost Planet 3, yazı boyunca üzerine bastığım üzere harika bir atmosfere sahip. Hele kocaman bir ekranda deneyim edebilirseniz, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Birbirinden farklı silah ve robot upgrade’leri, bol aksiyon içeren oyun yapısı ve sürekli güncellenen görevleri ile kesinlikle deneyim edilmesi gereken yapımlardan birisi.