Metal Gear Solid V: The Phantom Pain

    9
    22

    Dünya üzerinde ne kadar çok oyun yapıldığını kestirmek sanıyorum biraz zor olsa gerek.

    Üretilen ilk oyundan bu zamana kadar geçen süre içerisinde o kadar çok oyun piyasaya çıktı ki artık onları üç – beş ile anlatmak ne yazık ki mümkün değil. Üretim miktarının yüksek seviyeye çıkması, arz talep oranı ile belirleniyor ve gelinen noktada belli ki oyunlar büyük kitlelerin ilgisini çekmeyi başarıyor. Peki, gerçekten kaç tane oyun yaptığı işte başarılı oluyor? Bugün belki sayamadığımız miktarda oyun bulunuyor ama aralarından iyi olanları kolaylıkla sayabiliyoruz. Hani bilgi çöplüğü derler ya, durum bir noktada onu andırıyor. Evet, oyun yapmak çok zor bir iş ama gelinen teknoloji sayesinde artık hali hazırda üretilmiş bir yapımı kısa sürede kopyalayarak bambaşka bir oyuna dönüştürebiliyoruz.

    Nitekim bu değişim günümüz tüketicilerini kandırmaya yetmiyor. Bu sebepten temelde piyasada bulunan oyun miktarı aslında hesaplanabilir seviyede. Oyun var, oyun var sevgili okur. İlla ki bazı oyunlar ve oyun türleri spesifik bir oyuncu kitlesine hitap ediyor ama bazı yapımlar var ki onları sadece yüceltmekten başka bir şey yapamayız. Metal Gear Solid serisi de bu segmente giren oyunlar arasında yer alıyor. İlk olarak 1998 yılında kendisini gösteren seri, geçen yıllar içerisinde bize öyle farklı oyun deneyimleri yaşatı ki hemen her oyununu bir şekilde oynadık ya da en azından milyonlarca insan oynadı. Tabii onu diğer oyunlardan farklı kılan durumlardan bir diğeri de yazarı ve yönetmeni koltuğunda oturan Hideo Kojima oldu. Oyun dünyasına getirdiği yenilikler ve radikal değişiklikler sayesinde her daim oyunundan bir adım önde oldu. Her oyununda kaliteyi birkaç derece daha yükselmeyi başaran Kojima sayesinde bugün devasa bir MGS hayran kitlesi bulunuyor. Gel zaman git zaman her daim iddialı oyunlarla karşımıza çıkan Kojima, nihayet serinin son oyunu olan MGS V: PP ile karşımızda.

    mgsvtpp 2015-09-05 12-32-38-26

    Konu Kojima olduğu zaman her şey biraz farklı oluyor en sevdiğim okur. Oyun camiası olarak uzun yıllardır beklediğimiz MGS V bir türlü piyasaya çıkmak bilmiyordu. Nihayet oyun kendisini 2012 yılında gösterdi ama bu sefer de hiç beklemediğimiz bir şekilde karşımıza çıktı. Kojima’nın iki parçaya böldüğü oyun ilk olarak Metal Gear Solid V: Ground Zeroes olarak üretildi. Tek bir harita üzerinde kısa bir hikâye ama bol bol mod sunan yapım, her ne kadar yüksek kalite bir eser olsa da kısa oyun süresi yüzünden çok eleştiri aldı. Aradan geçen zaman içerisinde Kojima bizleri bir şekilde Phantom Pain’i beklemeye mahkûm bıraktı ve nihayet yeni oyun piyasaya çıktı. Her MGS ve Kojima oyununda olduğu gibi yine çok detaylı bir çalışma ile karşı karşıyayız. Phantom Pain’in detayları o kadar fazla ki anlatmakla bitmez. O yüzden daha fazla laf ebeliği yapmadan oyunun detaylarına geçiyorum. Gelin, koskoca bir dünya bizleri bekliyor.

    Dediğim gibi The Phantom Pain, Ground Zeroes’dan sonra geçen olayları baz alıyor. Oyuna başladığımız anda bir hastanede gözlerimizi açıyoruz. Daha doğrusu açmaya çalışıyoruz. Kojima ve yapımcı ekip oyuncuyu olabildiğince FPS kamera açısı kullanarak oyunun içine sokmaya çalışmış. Bir an gelen, bir an giden bilincimizle etrafımızda neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Ayılma esnasındaki atmosfer o kadar iyi verilmiş ki anlatılmaz, yaşanır azizim. Her karede ne kadar kötü durumda olduğumuzu görüyoruz. Doktorumuz bize durumun ehemmiyetini kısım kısım anlatırken, farklı boyutlarda krizler geçiriyor ve sakinleştiricilerle rahatlayabiliyoruz. Henüz iyileşmemişken içinde bulunduğumuz hastane tam anlamıyla basılıyor. Yan yataktaki bir arkadaşımız (Spoiler vermem!) sayesinde infazımız için gelen düşmanı ortadan kaldırıyoruz. Fakat Snake’i öldürmek için bir kişi değil, onlarca asker görevlendirilmiş. Anlayacağınız tüm hastane ablukada ve içeride tedavisi süren herkes teker teker öldürülüyor. Amacımız? Adımız Snake olarabilir ama dokuz yıllık komanın ardından yeni uyanan kaslarımız zaten bize ihanet ediyorken yapabileceğimiz en doğru şey kaçmak! Hem de olabildiğince hızlı bir şekilde! Bu noktada oyunun hem sinematik, hem de oyun için modlarını deneyim ediyoruz. Atmosferin canlılığı ilk vuruşu yapıyor, akabindeyse akan senaryo içinde kaybolduğunuz an diyorsunuz ki “Hacı oyun dediğin budur!” Tüm bu hengâmenin arasında bir de arada bir görünüp kaybolan ve her göründüğünde beraberinde ateşten yaratılmış bir asker getiren gaz makeli kız devreye giriyor. Ateşten adam ortalığı kasıp kavuruyor; tek zayıf noktası yoğun su. Önüne çıkan herkesi ortadan kaldıran bu fantastik karakter sayesinde hayatımız birden fazla kere kurtuluyor. Sonunda kendimizi hastaneden dışarı atabiliyoruz. Akabinde hayatımıza eskiden beridir tanıdığımız Ocelot giriyor ve tüm hikâye başlıyor.

    mgsvtpp 2015-09-06 20-43-40-55

    Diamond Dogs
    MGS V’de neler olduğunu gerçekten anlamak için geriye dönük tüm oyunları oynamak, karakterleri tanımak ve mümkünse birazcık araştırma yapmak gerekiyor. Ancak bu şekilde senaryonun ve yan karakterlerin geldiği noktayı tam olarak anlayabilir, oyunun vardığı sonuçları gerçekten kavrayabilirsiniz. Misal, geçmişten gelen birçok karakter bulunuyor. Snake, namıdiğer Big Boss, zaten oyunun esas çocuğu rolünde. Hastane yatağından kurtulduktan sonra Diamond Dogs’ı kuran Snake’e eskiden beridir tanıdığımız Ocelot eşlik ediyor. Kaz olarak tanıdığımız Kazuhira Miller ise başına gelen onca enstantaneden sonra saflarımıza katılıyor. Fakat önce onu kurtarmamız gerekmekte. Quiet isimli karakterse MGS V’in esas gizemlerinden birisi. İnsanüstü güçlere sahip olan bu güzide ablamız, Sniper rolü ile şimdiden birçoklarının gönlünü çalmayı başardı. Bir zamanlar hayatını kurtardığımız Huey Emmerich de yeni oyundaki yerini almış karakterlerden bir diğeri. Son olarak, Ground Zeroes’dan beri hayatımızda olan Skull Face çıkageliyor. Bence MGS serisinin uzun süredir yaratabildiği en dikkat çekici karakterlerden birisi. Hele Phantom Pain ile iyice kendisini gösteriyor. İşte tüm bu isimler Diamond Dogs isimli kurumun ana karakterleri olarak öne çıkıyor.

    Oyuna Afganistan’da at sırtında başlıyoruz. Karşımıza keşfedilmeyi bekleyen dev gibi bir harita ve tamamlanması gereken envai çeşit görev bulunuyor. Oyunu temelde ikiye bölmek mümkün; birisi Mother Base, bir diğeri de harita üzerindeki görvler. Mother Base üzerinden oyundaki birçok yeniliği açabiliyoruz. MGS V’de geliştirilmeyi bekleyen onlarca, yüzlerce upgrade bulunuyor. Silahları belirli miktarda teknoloji, personel gücü ve kaynak ile üretebiliyor, zamanla inanılmaz güçlere çıkarabailiyoruz. Oyun içinde bulunan hemen her şey üretilebiliyor ya da upgrade edilebiliyor. Bu işi yapmak için önce harita üzerindeki kaynakları toplamamız gerekmekte. MGS V içerisinde birçok farklı kaynak bulunuyor. Bu kaynaklar düşman askerlerinin koruduğu hemen her yerde bulunmakta. Hepsine ulaşmak içinse büyük emek harcamak gerekiyor. Bize direk nakit sağlayan elmaslarsa genelde görülmesi zor noktalardan bize göz kırpıyor. Geliştirilebilecek ürünlerin bir sonraki seviyesi için ilk olarak ekibimizi genişletmemiz şart. Etrafta bulunan düşman birimleri tek tek ekibimize katabiliyoruz. Kendilerini çok fazla hırpalamazsak, yüzde yüz ihtimalle üssümüze yollanabiliyorlar. Yaralı birimlerin üssümüze ulaşma ihtimaliyse biraz daha zor. Her karakterin kendisine ait özellik puanları bulunuyor. Genel geçer bir askerin puan notları D gibi düşükken, daha elit askerlerin C, B ve hatta A gibi notları bulunabiliyor. A seviyesinde nota sahip birlikler ya çok az karşımıza çıkıyor ya da oyuna etki eden karakterlerden birisi oluyor.

    mgsvtpp 2015-09-05 13-24-55-93

    Mother Base sekmesinin altında bulunan Base Facilities kısmından, bizim için tek seferde çalışan toplam asker miktarını arttırabiliyoruz. Birliklerimiz biz ilerledikçe daha da yüksek seviyeye çıkıyor ve daha kuvvetli eşyalar üzerinde çalışabilir hale geliyorlar. Yine de onların tek amacı burada çalışmak değil, kendilerini Staff Management sekmesinden farklı işlere atamak mümkün. Az önce de bahsettiğim gibi tüm bu işler için aynı zamanda kaynaklar gerekiyor. Hangi kaynaktan ne kadar topladığımıza yine aynı menünün altındaki Resources kısmından ulaşabiliyoruz. En üstte yer alan (Resmen Mother Base kısmını sondan başa doğru anlattım.) Development sekmesindense her an her yerde, yeterli Staff Manager seviyesi ve kaynağa sahipsek, tüm güncellemeleri yapabiliyoruz. Ha diyeceksiniz ki o zaman neden üssümüz var? Yani aslında konu hakkında verilebilecek birden fazla cevap bulunuyor ama ben esas sebep için “duş” diyeceğim. Doğru duydunuz; duş! Eğer Snake ile görevden göreve koşar ve hiç duş almazsak, genel geçer performansında gözle görülür bir düşüş gözlemleniyor. O yüzden arada bir yıkanmamız şart. Mother Base’e uğramamızın bir diğer sebebiyse Quiet ve D-Dog gibi panpalarımızı ziyaret ederek görevlere yollamak… Geçeyim menümüzün ikinci sekmesi olan Map kısmına. Harita büyük olunca onu kullanmak da giderek zorlaşıyor ama merak etmeyin Kojima burada! Harita üzerinde birçok noktayı işaretleyebiliyor ve gideceğimiz yeri net bir şekilde görebiliyoruz. Zaten bir göreve başladığımız anda onu sarı olarak haritada görmek mümkün ama bazen yollar o kadar farklı oluyor ki kendimize hedef koyarak ilerlemek çok daha doğru oluyor. Yakınlaşma ve uzaklaşma opsiyonu sayesinde harita yüzeyini de daha iyi okuyabiliyoruz.

    Üçüncü ve son sekme ise Missions yani görevler olarak karşımıza çıkıyor. Az önce bahsettiğim her an her yerde üretim yapabilme teması, bu sekmenin ilk özelliği olan Supply Drop ile muazzam bir hale geliyor. Zaten Phantom Pain’in açık ara en iddialı özelliklerinden birisi, üssümüz ve bulunduğumuz nokta arasındaki yakınlık. Paramız olduğu sürece her şeyi üretebiliyor, her türlü teçhizata kısa sürede ulaşabiliyoruz. Bir aşağıdaki sekmedeyse Buddy Sport bulunuyor. Oyunda yanı başımızdan ayrılmayan ilk yancımız D-Horse. Akabindeyse devreye henüz yavruyken bulduğumuz D-Dog giriyor. Zamanla gelişen köpeğimiz tam bir canavar oluyor. Helikopter ise her bölümün başında ve sonunda karşımıza çıkıyor. Onsuz hiçbir bölüm tam anlamıyla bitmiyor. Nitekim onu aynı zamanda saldırı cihazı olarak düşmanın üzerine salmak da mümkün! Girdiği alandaki düşmanlara korkulu anlar yaratan helikopterimiz, ne yazık ki uçak savalara karşı çok savunmasız. O yüzden etrafı iyice kolaçan etmemiz gerekmekte. Ana görevlerin yanı sıra, The Phantom Pain içerisinde SideOp List, yani ikincil görevler de bulunmakta. Burada harita üzerindeki envai çeşit görevi yapabiliyor, bolca para kazanabiliyoruz. Cassette Tapes olarak gözüken sekmedeyse hem biraz maziyi yaşıyor, hem de gerçekten beşinci oyunun tüm senaryosunu anlıyoruz. Anlayacağınız üç sekmeli bir menü içinde hemen her şeye ulaşmak mümkün. Menüyü kapadığımız anda oyuna dönebiliyor olmak ve tüm bu maceradan kopmamaksa cabası.

    mgsvtpp 2015-09-06 23-49-11-47

    The Phantom Pain, oyun modeli olarak daha önce gözlemlemediğimiz bir yapıya sahip. Bugüne kadar birçok oyun severin MGS serilerine sırt çevirmesinin başlıca sebebi, oyunun fazlasıyla sessizlik üzerine kurulu olmasıydı. Artık sessiz olmak zorunda değiliz sevgili okur! Ne istersek yapmakta özgürüz! Sessiz kalmanın oyuna farklı katkıları olduğu bir gerçek ki bunun başında bol keseden aldığımız Heroism puanları geliyor. Ayrıca sessiz sedasız yaklaşıp bayılttığımız düşmanlarımızı kolay bir şekilde saflarımıza katabiliyoruz. Her ne kadar açık alan savaşına girmemiz mümkün olsa da Snake’in çok hızlı yara aldığını hatırlatmak istiyorum. Düşman birliklerimiz maşallah hiç de fena nişancı değiller. Her askeri bölgede bulunan havan topu ve ağır makineli silahları kullanmaktan da çekinmiyorlar. Yahu insan insana havan topu sıkar mı? O mermi kaça mal oldu? Bu kadar mı nefret ettiniz benden! Keskin nişancılar da cabası! Adamlar acımıyor azizim. Bir defa alarm verildiği zamansa oyun resmen Commandos oluyor. “Alarm alarm!” sesi ile kendini meydana atan limitsiz sayıdaki Alman askeri senaryosunun bir benzeri de burada yaşanıyor. Bu sebepten düşman birliklerinin alarm vermelerini pek istemiyoruz. Hoş, belirli bir süre gölgelerde kaldıktan sonra bizi bir anlamda unutuyorlar ama alarmın geçmesi bir hayli sürüyor. İşte bu noktada devreye silahlar giriyor. Beşinci oyunda silahlar üç kategoriye ayrılmış durumda. Main, Secondary ve de Support Weapons olarak sıralanan kategorilerde bolca silah bulunuyor. Esas önem arz eden noktaysa ilk olarak hangi silahı kullanacağımıza karar vermek ve kendisini geliştirmek. Ben genelde Assault Rifle modelleri üzerinden gittim ve oyun boyunca rahat ettim. Bir de sırtımdan keskin nişancı tüfeğimi eksik etmedim. Secondary Weapon slotunda her daim Handgun taşıdım ve pistol ile düşmanları bayılta bayılta ilerledim. Supportaysa C4’üm hiç eksik olmadı. Bu üçlü kombinasyon ile lay lay lom şeklinde gezebildim, tavsiye ederim. Silahlar ziyadesiyle önemli kabul ediyorum ama en az onlar kadar önemli olan bir diğer nokta, üniforma, eşya ve araç gereçler şeklide sıralanıyor. Üniformalar Snake’i bir noktadan sonra neredeyse görünmez hale getirecek kadar iddialı. Eşya sekmesinde bulunan kutularsa, Snake’i olduğundan çok daha zor görülür hale getiriyor. Son olarak Bionic Arm’ı atlamamak gerekiyor. Snake yaşadığı son olayda ne yazık ki bir elini kaybetmiş durumda. Oyunun başında ilkel bir protez ele sahipken, ilk bölüm başlamadan önce Bionic Arm’a geçiş yapıyoruz. Binonic Arm tıpkı bir el gibi hareket edebiliyor ama onda bundan çok daha fazlası var. Sonar, Mobility, Precision, Medical ve Stun Arm gibi farklı upgrade’lere sahip olan bu fantastik kol sayesinde oyunda çok farklı işler yapabiliyoruz. Kaynaklarınızı bu güzide el aparatına harcamaktan da çekinmeyin derim. Hele ki amacınız sessizlikse, büyük faydasını göreceksiniz.

    Metal-Gear-Solid-5-Quiet

    Savaşlar sahip olduğumuz teçhizat ve teknoloji sayesinde gerçekten çocuk oyuncağı. Düşmanlar bizi görmeye başladığı anda üzerimizde beliren beyaz çizgi, hızlı şekilde saklanıp, duruma uygun pozisyon almamız için zaman tanıyorken, düşmanla göz göze geldiğimiz anda yavaşlayan oyun modeli sayesinde düşman ses çıkaramadan kendisini ortadan kaldırmamıza imkân sunuyor. Anlayacağınız amaç sessiz kalmak olduktan sonra The Phantom Pain işimizi kolaylaştıracak çok fazla yapıya sahip. Düşmanlarımızsa başlangıçta çok düzgün gibi gözüküyor olsalar da ne yazık ki yapay zekâ konusunda bir hayli zayıflar. Bir kere nereye koştuklarını onların da bilmediğine emin oldum. Ağızlarının içine girdiğimde bile halen aval aval bakabiliyor, üzerime mermi yağdırmaktansa mesafesi yetmeyen yakın saldırılar yapmaya çalışıyorlar. Açıkçası bir MGS fanatiği olarak yapay zekânın çok ama çok daha ileri seviyede olmasını bekliyordum. Nitekim karşıma henüz tamamlanmış bir düşman yapısı çıktı. Ne desem bilemedim, üzgünüm yani. Bir de harita üzerinde bölgeler birbirine çok benziyor. Özellikle ara yerleşimlerin çoğu aynı olduğu gibi, benzeri bina modellemelerini farklı noktalarda gözlemledim ki bu da beni biraz oyundan soğuttu. En azından Kojima gibi bir adamın üreteceği oyundan soğuttu dersem daha doğru olacak.

    Atmosfer açısından baktığımda ise gerçekten yüzümde gülücükler açtı diyebilirim. Dev gibi bir harita içerisinde hemen her türlü ince detayın düşünüldüğü çok az oyunla karşılaştım. Düşmanı yok etmek için çağırdığımız helikopter kafamızın üzerinden geçerken her yerden toz kalkmasından tutun da bir anda çıkan kum fırtınaları esnasında yolumuzu bulmaya çalışmaya kadar uzanan harika detaylar söz konusu. Silahlar ve silah sesleri ayrı bir cümbüş. Adamlar resmen her şeyi ince eleyip sık dokumuş okur insan. Senaryonun ilerleyişi ve açık dünya algısı o kadar iyi şekilde tek paydaya indirgenmiş ki hayran olmamak elde değil. Son olarak, bu oyunu PC’de oynayın demek istiyorum. Kontroller konsolda çok daha rahat ve güzel ama görsellik anlamında konsollar yine 50 yıl geride kalmış gibi duruyor. Tamam, bir Witcher 3 vakası gibi 150 yıl geri gözükmüyorlar ama yine de böylesine harika grafiklere, dokuya ve renklere sahip bir oyunu konsolda oynamak, harcamaktan farksız diye düşünüyorum.

    Sözün özü, ne yapın edin Metal Gear Solid V: The Phantom Pain’i bir şekilde deneyim edin. Yüzünüzde belirecek mutluluk bir süre silinmeyecektir.

    Ertuğrul Süngü