Reflex Arena

    0
    18

    2000’li yılların başında internet kafe kültürü diye bir şey vardı.

    Hangi kafenin bilgisayarları daha iyi, hangisinde ne kurulu, kim nerede takılır (Kaan okulda değilse kesin Maxnet Kafe’dedir:) bilinirdi. O zamanların oynanan oyunları da belliydi. Vice City, Fifa 2000, Nfs, Half Life (elbtte multiplayer modu) ve Counter Strike. Özellikle üç kişiden fazla okuldan kaçılmışsa…

    Yani okul sonrası nezih bir internet kafeye gidilmiş ise ya Half Life ya da Counter Strike partileri verilirdi. Half Life da “atom bombasını çalıştırmak yok” veya Counter’da “4 – 3” gibi terimler sıkça duyulurdu. Beni soracak olursanız; Half Life’da üstüne tanımazdım ve atom bombasını inadına çalıştırırdım ki yavrucaklar keklik gibi gelsin. Counter Strike’da da eh işte diyelim, dürbünlü tüfeğim ile soteye yatardım. Peki, bunları niye mi anlatıyorum? Çünkü kısa bir süre de olsa Reflex Arena’da o günlerde, o internet kafelerde yaşadığım duyguyu yıllar yıllar sonra hissettim de ondan.

    Reflex Arena, alışageldiğimiz online oynanan bir FPS oyunu. Şu günlerde popüler olan Zula gibi akranlarından ayrılan en büyük özelliği “hızlı” olması. Adı üstünde: Reflex Arena. Bu oyunda hızlı olan, dikkatli olan ve attığını vuran kazanıyor. Dolayısıyla yapım bu özelliği ile Quake III Arena gibi veya Half Life gibi güçten ziyade yeteneğe dayanıyor.

    Mücadeleler epey hızlı geçiyor ve dirildiğiniz anda kafanıza isabet alıp “dur yahu” diyebiliyorsunuz. Mesela Counter oynarken rahatça arkanıza yaslanabiliyorsunuz fakat Reflex Arena’da böyle bir şey yok. Kimin nereden ne zaman çıkacağı belli olmuyor ve aynı şekilde sizin de kimin tepesine çıkacağınız an meselesi.

    Reflex Arena’da diğer multiplayer yapımlarında olduğu gibi birkaç oyun şekli mevcut. Klasikleşmiş “Deathmatch” ile herkes teke tek birbirinin haşatını çıkarıyor. Tabi takım şeklinde deathmatch’ler de var. Bunlar dışında bire bir veya ikiye iki düellolar, düşmanın bayrağını ele geçirme ve yarış gibi modlar bulunuyor.

    Yarışlara kısa bir parantez açayım. Yarışlar bana göre oyun en zor modu. Çünkü bir yandan hedefe gitmeye ve absürd parkurlardan düşmemeye ve bir yandan da düşmanın ateşinden sakınarak karşı saldırı yapmaya çalışıyorsunuz. Yani bir seferde dört iş birden. Son olarak da antrenman kısmı var anlaşılacağı üzere burada size oyunun temelleri sunuluyor.

    Oyuna ilk girdiğinizde otomatik bir mücadeleye gir seçeneğini seçtiğinizde güya sizi seviyenize denk bir mücadeleye atması lazım ama ben daha böyle bir eşleşme göremedim. Öncelikle seviye olayının oyunu pek etkilemediğini söyleyeyim. Yeni kıyafet, aynı etkiyi yapan farklı silah (örneğin kılıç yerine balta misali) gibi minik bonuslar dışında havanız oluyor, o kadar. Mesele; ben henüz yeni başlamış bir bebe iken sabah akşam oyunu oynayan ve içini dışını ezberlemiş elemanlarla aynı odaya konulmam.

    Sonuç mu? Ben bir öldürme ile son sıradayken kaiser51, 70 öldürme ile birinci. Adamlar olayı ezberlemiş ve gözü kapalı oynuyor. Ben ise çılgınlar gibi etrafta koşuştururken adam hamlelerimi savuruyor, hopluyor zıplıyor, “tak” diye alnımın ortasından indiriyor beni. Demek istediğin olay gerçekten refleks işi. Düşünün ki, nereden çıkacağımı önceden tahmin ediyor ve ben daha köşeyi dönmeden roketi yollayıp canıma okuyor. Neyse, seviyeleri ufak ufak atlıyorum ben de ve giderek arenaları özümsemeye başlıyorum. Bekle beni kaiser51!!

    Silahlara değinecek olursam; bu yönü ile Reflex Arena’yı Half Life’a benzetebilirim. Standart silah ve pompalıdan roket atara, lazer silahından tane tane parçacık atan, arbalet tarzında lazer atan ve Half Life’da nasıl levye varsa burada da İngiliz anahtarına benzer bir sopamız var. Elbette her silahın avantajları ve dezavantajları da yok değil.

    Örneğin bahsettiğim arbaleti uzak mesafede savuşturmak kolay çünkü yavaş gidiyor. Lakin yakından ise tek vuruşta düşmanı öbür tarafa (en azından yeniden respawn olana kadar) gönderebilirsiniz. Tam tersi olarak roket atar ile uzaktan dehşet saçarken yakın mesafede intihar olur. Arenada yine Half Life örneğini vereceğim; yerde çeşitli silahlar, cephane, zırh ve sağlık topluyorsunuz. Öldüğünüzde ise yeniden sıfırdan başlangıç silahlarınızla yeniden canlanıyorsunuz. Ve bir mücadele bittiği zaman bahsettiğim gibi seviye atlamak için seviye puanları kazanıyor, bir sonraki arena için seçim yapıyorsunuz. Size üç adet arena sunuluyor ve birisine like atarken diğerine dislike atıyorsunuz. Herkes iki hakkını da kullandıktan sonra en çok oy alan arenaya geçiyorsunuz.

    Reflex Arena’yı birçok kez Half Life’a benzettim zira oyun için çok rahat Half Life’ın daha bilimkurgu hali diyebilirim. Karakterler robotumsu varlıklar ve mekanlar uzay üslerine, farklı gezegenlere benziyor. Sevimli robotlarımıza istediğimiz renge boyayabiliyoruz ve ya seviye atlayarak kazandıklarımız ile ya da parası neyse vererek yeni ekipmanlar – kostümler ekleyebiliyoruz. Yapımın grafiklerinin tarzını Overwatch’a benzetmek mümkün. Rengarenk ve biraz çizgi filimsi bir tarz ön planda.

    Reflex Arena’ya yeni başladığınızda minik Japon balığı olarak köpekbalıklarının arasında kalmış gibi hissetmenin yanında sizin canınızı sıkabilecek tek olay oyuna başlamadan sürekli steam workshop’tan bir şeyler indirmesi. Yeni arenaya geçeceğiz: indir. Yeni bir silah olacak: indir. İndir babam indir. Bir de oyunda kendi haritanızı geliştirmeniz mümkün ve insanlar da yeni bir harita yapmaktan geri kalmadığı için birçok müsabaka el yapım arenalarda oynanıyor. Yani? Evet, indir.

    Her paragrafa başlarken Reflex Arena diye başladığımı yeni fark ettim:) Yapım neredeyse üç senedir erken erişimdeydi ve geçtiğimiz hafta çıktı. Diğer multiplayer yapımlarına nazaran oyunun kitlesi henüz körpe ve serverlar dolup taşmıyor. Bunun sebebi de henüz akranları kadar tanınmaması. Yakın bir zamanda AI botların da eklenmesi gündemde olan Reflex Arena’da öldürdüğümün on katı ölsem de büyük bir zevkle oynadım ve oynamaya devam ediyorum.

    Bundaki en büyük etmen de Quake III gibi Half Life gibi hızlı ve nostaljik bir havaya hakim olması. Dolayısıyla reflekslerinize güveniyorsanız, buyurun şansınızı deneyin.

    Rafet Kaan Moral