Konuşacak çok şeyimiz var. Diziyi izlerken not almama rağmen kafamda uçuşan ihtimallerle beraber düşüncelerimi toplamak çok zor. Hemen uyarayım bu yazıda dizide geçen olayları inceleyecek, Riot’un sağa sola serpiştirdiği soru işaretlerine teoriler üretmeye çalışacağım o yüzden %100 spoiler dolu olacak. Umarım ilk üç bölümü anlatırken bir şey atlamam.
Öncelikle hayırlı uğurlu olsun sonunda uzun hasret bitti ve Arcane 2. Sezon’un ilk üç bölümüne kavuştuk. Kafamdaki ilk endişe şuydu; Birinci sezonun hazırlanması tam altı yıl sürmüşken ikinci sezon aynı başarıyı üç senede yakalayabilir miydi? Eğer dergideki yazımı hatırlarsanız Arcane için şimdiye kadar izlediğim en iyi görsel yapıt demiştim. Bu yüzden ilk endişem üç yıllık yapım süresinin aynı kaliteyi yakalamak için yeterli olup olmamasıydı? Müziklerine bayıldığım ve halen her fırsatta dinlediğim birinci sezonun müzikalitesi ikincisinde devam eder miydi? Görsellik parayla alakalı bir olay ve Arcane zaten 250 milyon dolar harcanarak tüm zamanların en pahalı animasyon dizisi olma şerefine erişti. Parayı harcar, daha fazla insan çalıştırır (hepsinin kaliteli sanatçılar olması şartıyla) ve aynı kaliteye ulaşırsınız. O yüzden ilk üç bölüme baktığımda görsel açıdan hiçbir açık göremedim, Arcane final sezonunda gözlerimi büyülemeye devam etti.
Hikayeyi toparlamak, senaryoyu yazmak ve müzikleri hazırlamak… Bunlar insanın yaratıcılığı ile alakalı, ruhundan kopup, gerçeklite notalarla ve kelimelerle hayat bulan, parayla hızlandıramayacağınız unsurlar. Senaryo halen iyi, müzikler halen çok güzel evet ama müzikler ilk sezondakiler kadar beni çarpmadı (en azından ilk üç bölümde çalanlar), hikaye halen iyi ama ilk sezonda ilmek ilmek işlenen kusursuz hikaye örgüsü sanki final sezonunda biraz hızlandırılmış gibi. Yazının ilerleyen bölümlerinde belirli sahneleri açıklarken bu konuya değineceğim. Muhtemelen Piltover & Zaun hikayesi artık burada bitmeli ve başka bölgelerin öykülerine odaklanmalıyız diye düşünerek Riot hikayeyi hızlandırdı. Eşyanın doğası gereği yapmaları gereken bu evet ama misal vermem gerekirse (bakalım benimle aynı şeyi düşünüyor musunuz?); 15 yıldır bu oyunu severek oynayan ve tarihçesini takip eden bizler için bile kapalı kutu Black Rose’un sahneye çıkması tamamen gölgeler arasında hareket eden, amaçları ve güdüleri ne olduğu tam bilinmeyen, muhtemelen Runeterra’daki en güçlü ve gizemli kişilerden biri tarafından yönetilen (LeBlanc) Black Rose’un ne olduğunu anlamaya çalışmak sadece diziyi izleyen ve League of Legends’la alakası olmayan izleyicileri ekran başında şempanzeye çevirmiştir eminim. İlk üç bölüm hakkındaki genel görüşüm budur. Ama yanlış anlaşılmasın Arcane birinci sezon 10 ise ikinci sezon 9.5, halen şahane, halen bütün duyularımıza şölen yaşatan bir sanat eseri.
Şimdi gelelim yaşanan olaylara;
Mel hala hayatta!
Jinx, Hextech’le modifiye edilmiş roketi Fishbones’la konsey salonuna fırlattığında gördüğümüz en son şey Mel’in hedefin tam ortasında olduğu idi ve birinci sezon burada bitmişti. Ama burada garip bir şey vardı, Mel olacakları sezmiş gibi kafasını yana çevirmiş ve vücudunun bir bölümünü saran altın kaplamalı, göz alıcı moda tasarımından başka bir şey olmadığını düşündüğümüz aksesuar (ya da zırh) parlamaya başlamıştı. İkinci sezon hemen bu sahneyle başlıyor, Mel ve Jayce halen yaşıyor ama Caitlyn’in annesi Cassandra, Bolbok ve Hoskel patlamada hayatlarını kaybediyorlar. Viktor’u ağır yaralı gören Jayce onu kucakladığı gibi laboratuvarına götürüyor.
Birincisi, roketin düştüğü yere en yakın olanlar Jayce ve Mel olmasına rağmen daha uzaktaki konsey üyeleri ölüyorsa iki ihtimal var. Ya yazarlar işin kolayına kaçtılar ya da işin içinde bir bit yeniği var. Arcane’den bahsettiğimiz için yazarların kolaya kaçma ihtimali yok. O yüzden ipuçlarına bakarsak benim teorim Mel’i ve Jayce’i patlamadan sıyrık bile almadan koruyan şey Mel’in üzerinde şık bir tasarım gibi görünen ama aslında bir zırhtan ibaret olan (muhtemelen Shurima kaynaklı) artifact. Zayıf bir ihtimal ama bu zırh Black Rose’a bile bağlanabilir diye düşünüyorum.
Neden Shurima?
Ambessa Madara’nın Riot’un sitesinde biyografisini okuduğumuzda kendisinin Noxus’ta doğduğunu öğreniyoruz. Fakat Madara ailesinin kökleri nesiller öncesinde kıyı ticareti yapmalarına dayanıyor. Noxus işgallerinin sonrasında sınırların Shurima kıyılarına kadar uzandığını biliyoruz. O yüzden ataları zamanla doğal olarak Noxus topraklarında kalmış ve kültürünü benimsemiş olabilirler. Ek olarak Blood Sweat & Tears adlı müzik klibinde Ambessa’nın Shurima çöllerinde olduğu bir sahne de var. Evet biyografide yazana göre aile Noxus’lu ama bu atalarının Shurima’ya kadar uzanmayacağı anlamına gelmiyor ve muhtemelen Riot gizem yaratarak sürpriz bir sona bizi hazırlıyor. Özellikle Mel’in giyim tarzına bakarsanız ne Noxus ne de Piltover’ı yansıttığını daha çok altın rengiyle süslenmiş Shurima bölgesini hatırlattığını görürsünüz. Giyim tarzıyla Noxus’taki geçmişini komple reddedip atalarının topraklarına bağlı kaldığını söyleyebiliriz. Kırmızı yelkenli gemileri çizdiği tablosunun üzerine sinirlendikten sonra gemileri silmek için öfkeyle altın rengi boya dökmüştü hatırlarsanız. Ambressa’nın “tilki gibi kurnaz, kurt gibi acımasız ol,” sözü halen Shurima geleneklerinden gelme çünkü ataları Shurima’da ticaret yaparken Çöl Tilkisi’nin davranışlarından etkilenmişler ve bu özellikleri kendi hayat felsefelerine katmışlar. Neden Shurima’ya bu kadar değiniyoruz, hikayedeki kıymeti nedir? Shurima güçlü artifact’lere ev sahipliği yapan gizemli bir bölge. Örneğin Ascended’lardan biri olan Nezuk’un bilekliklerinden birini Ezreal buluyor, diğerini de Kassadin. İkisi de ışınlanabiliyor, devreleri yaktınız mı?
Riot’un sitesinde tarihçeye bakarsanız “Ezreal Noxus’tayken Black Rose’un dikkatini üzerine çekti,” der. Neden acaba taşıdığı artifact yüzünden olmasın? LeBlanc, Gölge Adalar’ı ziyaret ederek Elise’e kurbanlar sunup bunun karşılığında adalar lanetlenmeden önce burada kilit altında tutulan artifact’leri alıyor. Teorim şudur; Mel’in üzerine giydiği çok güçlü bir artifact ve Ambessa, Black Rose’la yaptığı bir antlaşmadan dolayı kızı üzerine sakladığı bu artifact’i vermek zorunda. Madara ailesinin kökleri gerçekten Shurima’ya dayanıyor mu ya da sadece orada ticaret mi yapıyorlardı, bunu Ambessa kitabı yayımlandığında göreceğiz.
Caitlin konfor bölgesinden çıkıyor
Birinci sezonda biraz aşkla biraz da maceranın verdiği adrenalinle cesaret sergileyen Caitlyn artık sevdiği birini kaybetmenin ne olduğunu anlayıp duygularını kontrol edemiyor. Zaun yıllarca Piltover’ın demir yumruğu altında ezilip, durmadan kayıp verdiğinden ötürü ölümü artık doğal karşılarken aristokrasinin tepesinde rahat bir hayat yaşamış karakterimiz ölüm gerçeğini sindirmekte zorlanıp, polis rozetinin arkasına sığınıp intikam alma moduna giriyor. Vi ve Jinx (ve daha niceleri) savaşın ortasında kalmış öksüzler olmalarına rağmen Piltover’ı sevmeseler bile bunu katıksız bir nefrete çevirmiş değillerdi. O yüzden Caitlyn’deki bu ani karakter değişimini ve özellikle Vi’dan ayrılma sahnesini yazının başında belirttiğim “Olaylar çok hızlı” gelişiyor kategorisine katabiliriz. “Ben hiç değişmeyeceğim,” demesinden yirmi dakika sonra Vi’in karnına dipçiği geçirip “Sen de Jinx’ten farklı değilsin,” demesi bunun bir örneği.
Kendi görüşüm Arcane’in rahat üç sezonda final bulursa öykü zincirinin hızı bozulmadan ilk sezondaki gibi akıcı gideceği üzerine. Ama Riot da haklı; tek bir bölgeye altı yıl (ilk sezonun hazırlanma süreci olan altı yılı da eklerseniz) on iki yıl ayırmak gerçekten çok büyük bir zaman kaybı ve Runeterra’da anlatılması gereken daha çok öykü var. Konumuza dönersek yazarların, karakterlerin iç dünyaları yıkılırken iç dünyalarında değişen fay hatlarını çok iyi yansıttığını düşünüyorum (garip bir cümle oldu farkındayım). İlkeleri olan bir Caitlyn yaşadığı bir travma yüzünden ani kararlar verebiliyor çünkü bunları önceden hiç tecrübe etmemiş, konforlu bir hayatın güven dolu duvarları arasında yaşamış. İlk sezonda içgüdüleriyle pervasızca hareket eden Vi ise bu sezonda mantıklı ve ayakları daha yere basan bir karakter olmuş. Riot karakterlerin yaşadıkları olaylar karşısında ahlaki değerlerindeki değişimle oynamayı çok iyi beceriyor. Diziyi de bu kadar sürükleyici yapan bu Grim Dark hava zaten.
Jayce ve Victor
Ayrılık sahnesine gelmeden önce hemen ilk bölümün başındaki “Zaun’u işgal,” kararına değinmek istiyorum çünkü burası biraz saçma geldi ve bunu çok düşünsem de herhangi bir yere oturtamıyorum. Patlamadan hayatta kalan konsey üyeleri Shoola ve Salo (Ambessa’nın kuklası) bu saldırının karşılıksız kalamayacağını ve Zaun’un istila edilmesi gerektiğini söylediklerinde Mel oylamayı ikiye karşı bir kaybediyor. Abi tamam Jayce o esnada Viktor’un hayatını kurtarmak için orada değil ama böyle önemli bir kararı almak için adamı da beklemek istemez misiniz? Bak burası seride karşılaştığım tek “Lazy Writing” diyebileceğim nokta diyebilirim. Mel istilaya karşı çıktığı için otomatikman Jayce de karşı çıkacağından hikaye bu yöne doğru ilerlemeyecekti. Hikaye yürüsün diye mantığın göz ardı edilerek yazıldığı ufak bir sahne. Hatta bir an kendimden şüphe ettim “Acaba birinci sezonda Jayce istifa etti de ben mi hatırlamıyorum,” dedim içimden ama ilerleyen sahnelerde Jayce, Mel’e konseyden de ayrılacağını söylüyor.
Ayrıca dizide gerçekten iyi ya da kötü taraf olmadığı gösterilmeye çalışılsa da kötüye yönelen kısmın burada gene Piltover olduğunu görüyoruz (bence). Keza ancak konseyden üst sınıf yöneticiler ölünce aniden işgal kararı alabiliyorlar (ki Jinx şimdiye yaptığı sabotaj eylemleriyle hem bayağı bir Enforcer hem de masum halkı öldürmüş olmalı).
Ne yazık ki Viktor ve Jayce’nin yollarını ayırması da biraz aceleye gelmiş gibi. Viktor kendine gelir gelmez alel acele “Hadi ben gidiyorum, yollarımızı ayırıyoruz,” diyor. Ne? Nasıl yani? Benim ilk sezonda en çok bağlandığım karakter Viktor’du diyebilirim o yüzden bu hızlı geçiş bende kötü bir tat bıraktı. Her türlü zorluğun üzerinden beraber gelmiş, aralarındaki bağ kardeşliğe taşınmış iki adamın zart diye ayrılması çok acele gerçekleşti. Özellikle Viktor Signed’in yanına kadar gidip Hextech transformasyonuna karşı vücudu dayansın ve ölümü yensin diye Shimmer kullanacak kadar ileri gitmişken, tek bir sahnede “Ben ölmeliydim beni neden kurtardın?” demesi çok ilginçti.
Viktor Hextech ve Shimmer karışımı bir mesihe dönüşürken Zaun’un kaderinde ne gibi değişiklikler yapacak çok merak ediyorum. Rune’ların Wild Rune’a dönüşmesindeki sebebin de kendisi olduğu aşikar. Shimmer, organizma ve Hextech karışınca büyü evrim geçirdi diye düşünüyorum. Dizide şu an anlatılanın aksine büyünün çok kullanıldığı için buna tepki verdiğini düşünmüyorum.
Black Rose
Dananın kuyruğunun koptuğu noktaya geldik… Black Rose… Black Rose’u kendi dünyamızda bir komplo teorisinden örnekleme yaparak açıklamam gerekirse onu İlluminati’ye benzetebiliriz. Gölgeler arasında sürekli plan yapan, devletlerin iç işlerine onlar farkına bile varmadan yön veren, tiyatroda oynayan kuklaların iplerini asıl elinde tutan, bayağı eski bir organizasyon. Başında Pale Lady (Soluk Hanım) yani hepimizin oyundan tanıdığı LeBlanc var. Sadece oyunu oynayıp hiç tarihçeyle alakanız yoksa LeBlanc Runeterra’ki milletler kurulmadan önce bile var olan (bayağı güçlü) bir varlık. Varlık diyorum çünkü insan mı gerçekten söylemesi zor. Yaklaşık bin yaşında olan LeBlanc, vaktinde Runeterra’nın anasını ağlatan Mordekaiser’in egemenliğini gaza getirdiği Noxii Kabilesi’yle (burada tanıştığı Vladimir’in yardımıyla) beraber sonlandırıyor. Noxii Kabilesi bugünkü Noxus’un ataları. Ardından Black Rose diye bir örgüt kuruyor. Günümüzde Swain’i tahttan indirip Noxus’un başına geçmek istiyor. İşte işler burada biraz muğlakta çünkü Riot tarihçeyi daha bu sene aldığı kararla tek noktada birleştirmeye başladığı için Black Rose hakkında geçmişte yazılanlar herkesten gizli şekilde hareket eden çok gizemli ama bir o kadar kuvvetli bir örgütün taslağı, eskizi gibi bir şey. Detay yok. Dizide Ticaret Loncası Başkan’ı Tamara’yı kontrol eden ve Ambessa’ya saldıranın muhtemelen LeBlanc olduğunu söyleyebiliriz çünkü Pale Lady aynı anda birden fazla yerde olabiliyor, başka şekillere bürünebiliyor. Tamara, Ambessa’nın borcundan bahsediyor ve bu borcun bence para olmadığı çok belli. Şimdiye kadar hiçbir şeyden korkmadığını gördüğümüz Ambessa’nınsa bu olaydan sonra paniklediğini izledik.
Şu anki yazılı kaynaklara bakarsak Black Rose biz eski oyuncular için bile devasa bir soru işareti, muamma. Oyunla alakası olmayan seyirci bu sahnede bayağı bir afallatmıştır ve ne oluyor yahu demiştir eminim, çünkü biz oyuncular da sizler gibi hissediyoruz sayın League of Legends’a daha dokunmamış masum izleyici kitlesi. Şurası kesindir, eğer Riot oyuna Black Rose’yi sokuyorsa tarihçesini tamamlamıştır (umarım) ve bir sonraki seriye gidecek yolun taşlarını döşemeye başlamışlardır. Çünkü hikaye böyle devam ederse bir sonraki seri Ionia ve Noxus’ta geçecek gibi bir his var içimde (Noxus kesin bence ama Ionia mı olur Damecia mı olur onu görürüz).
Velhasıl şu an baktığımız yazılı kaynaklarda Black Rose’un tam olarak ne olduğunu biz de bilmediğimiz için konu nereye gider hiçbir fikrim yok. Ama Mel ve üzerindeki altın zırha kadar uzanır diye düşünüyorum. Belki de Ambessa onu zayıf olduğu için değil Black Rose yüzünden Mel’i Noxus’tan göndermiştir.
Kapanış
Farkındayım bazı karakterlerden çok bahsetmedim. Ekko ve Heimdeinger şu an sevimli bir iki olmaktan ileri gidemediler o yüzden üzerlerinde çok durmadım. Jinx ve Sevika’nın Silco’yu kaybettikten sonra ortak bir noktada buluşmaları ve takım olmaları güzeldi. Yaptığı her şeye rağmen Silco’nun Zaun’u kontrolde tutan kişi olması ve yokluğunda ortalığın iyice karışmış olması iyi bir detaydı, onu bile arar hale geldik. Jinx’i koruyan çocuğun neden koskoca gangsterler tarafından kovalanmaya değer olduğunu bir yere bağlarlarsa süper olur çünkü koca koca adamların bacak kadar veledi öldürmek için iyi bir nedenleri olmalı bence. Yoksa hikaye yürüsün araya serpiştirilmiş mantıksız bir sahne olacak. Bu arada çocuğun konuşamadığının farkında mısınız? Şu fare tipli karakterin muhasebecisini Jinx neden kaçırdı? Ben şahsen orayı anlayamadım. Gerçekten bazı sahneler o kadar hızlı geçti ki birçok yerde geri sarıp tekrar izlemek zorunda kaldım. Bu birinci sezonda hiç yapmadığım bir şeydi.
Türkçe seslendirme için bir şey diyemiyorum çünkü bütün bölümler bittikten sonra kızımla beraber izlemek istiyorum. Ona artık final yazısında bakarız. Ama nihayetinde uzun süreden beri izlemek için bu kadar sabırsızlandığım, izlerken ne olur çabuk bitmesin diye içimden geçirdiğim bir yapım olmadı. Arcane’e sırf bu hissiyatı tekrar yaşattığı için minnettarım. İlk üç bölümün sonunda oraya buraya serpiştirdikleri soru işaretlerinin devamını öğrenmek için önümüzdeki cumartesiyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili Riot Games Türkiye, bu yazıyı okuyacaksınız biliyorum. Size naçizane bir tavsiye; daha sık kitap basmaya devam edin, yazılı tarihçeden ödün vermeyin. Muhteşem bir dünyanız ve o dünyaya hayat verecek hayal dünyası kuvvetli, tecrübeli yazarlarınız var. Sadece dizi ve yılda bir kez çıkan sinematiklerle iştahımızı kapatamazsınız.