Mooch

    0
    10

    Gözlerinizi kapatın. Şimdi açın. İşte yeni bir bağımsız oyun daha! Oyunun girişinde zaten hikâye size veriliyor. Klişeden ölen yok ya, vurmuşlar klişeye. Ufaktan bahsedeyim. Siz, yeraltında bir yerlerdesiniz. Sizin bir yaratıcınız var (Ne kadar şaşırdınız di mi?) Oraların sahibi bu kişi. Kişi dediğim de robot. Tahmin edin siz nesiniz?

    Evet, robot. Sizin yaratılış amacınız bir madende çalışmak. Önce Tula isimli bir kızla tanışıyorsunuz. Onunla çalışırken duvarda bir delik açıyorsunuz ve gerçek dünya ile tanışıyorsunuz. Böyle bir sevinç, bir coşku. Diyorsunuz ki kaçalım. Yedirirler mi? Kaçarken kızı yakalıyorlar ve ikiye bölüyorlar. Tula’dan “ruh parçaları” dağılıyor. Size de veriyorlar müebbeti. İşte, amacınız oradan kaçıp Tula’yı hayata döndürmek.

    Bu romantik mi, klişe mi karar veremediğim hikâyeden sonra zaten oyuna başlıyorsunuz. Sinematiği benim çok hoşuma gitti açıkçası. Hatta arkadaşlarla sarılıp ağlaştık. Yok yok sadece biraz afalladık. Oyunda klasik bir yönetim hâkim. WASD ile karakterimizi yönlendiriyorsunuz. Oyun çok karanlık diyebilirim. Mouse ile bakışı yönlendiriyorsunuz ve gözlerinizden çıkan ışıkla etraf aydınlanıyor.

    Oyunda ne çıkacağı inanın hiç belli olmuyor. Oynamadan önce biraz araştırayım dedim. Tanıtım videolarında bir anda yuvarlanan taşlar geliyor. “Hadi canım o kadar olmaz. Abartıyorlardır” dedim. Demez olaydım. Sürekli bir atraksiyon, sürekli bir koşturmacayla devam ediyorsunuz.

    02

    Tula’yı parça pinçik etmişler. Her adımda bir ruh parçası, bir dakika boşluk yok. Bir de yerel güvenlik çok iyi, her an kafanıza robot atlayabiliyor. Siren açıp arkanızdan kovalayan polis robotlar bile var. Oyunu gömmüş gibi oldum ama oynarken çok keyif aldım. Bir yerden sonra sıkılıyor insan. Sonra başka bir şey geliyor zaten. Oyunda durağan yerler sadece başlarda var ve inanın oraları sonradan özleyebilirsiniz.

    Öyle vakit çalan bir oyun da değil Mooch. 10 dakika boş vaktiniz var diyelim, açıp rahatlıkla oynarsınız. Ha, ne kadar ilerlersiniz, orası şüpheli. Zaten oyunun başlarında nereden gideceğiniz sürekli olarak söyleniyor. Bir çılgınlık yapıp oradan değil de şuradan gideyim deseniz bile, yine aynı yola çıkıyorsunuz ve size gösterilen yola girmek zorunda kalıyorsunuz. Her türlü o ruh parçalarını toplayacaksınız, olabildiğince çizgisel bir şekilde.

    Oyun parça parça gidiyor. Altta yazan kadar ruh parçasını topladığınız zaman diğer bölüme geçiyorsunuz ve zorluk bir nebze artıyor. Oyunun aksiyon-durağan dengesi çok iyi kurulmuş, bu konu üstünde epey zaman harcamışlar anlaşılan. Tam ortam sakinleşti, olay çıkmaz derken yine bir amca geliyor. Amca dediğimiz de bölüm sonu canavarı gibi bir şey. Orasından burasından ateş saçıyor, yok efendim üstüne atlıyor. Değişik değişik hareketler peşinde.

    05

    Biliyorum, onlara çok taktım. Çünkü oyunun başından sonuna kadar çok çektirdiler bana. Mario oynayan kız gibi oldum. Tam “geçtim, yaptım” derken bir yerden buluyor beni, geliyor, patlatıyor. Sonra ben gözyaşları içinde “YAPAMADIIIM, GEÇEMEDİİM” diyorum. Çok kötü manzaraydı, emin olun. Oyunun o görüş kısıtlılığı olmasaydı bu kadar sinir bozucu olmazdı muhtemelen. Gerçi olmasaydı oyun olmazdı ama neyse.

    Sonuç olarak, oyunu oynarken geçemediğiniz yerlerde bir bitsin artık dediğiniz oluyor ama oyun kolay kolay bitmiyor. Sonunu merak edenler için spoiler vermeden bahsedeyim. Seçim şansı veriyorlar. İçimde kaldı, acaba diğer yerde son ne olurdu diye yazı sonrası oyuna tekrar başlıyorum.

    Doruk Demirüstü