Circa Infinity

    0
    18

    Şu an gözlerimde daireler uçuşuyor… İç içe geçmiş daireler, birinden öbürüne geçtiğim daireler, bir daireden başka bir daireye… Sonu yok mu bunun? Buradan çıkış yok mu? Neredeyim ben? Kim attı beni buraya? Delirdim mi ben doktor!?

    Eskiden mini Tetris konsolları vardı, hatırlarsınız. Dünyanın diğer tarafını bilemem ama Türkiye’de epey popüler olmuştu bu oyuncaklar. Benim de bir Tetris’im olmuştu haliyle ve hatırlarım, elimden düşmüyordu ve bir yerden sonra gözümü kapattığım zaman yukarıdan aşağıya inen bloklar görmeye başlamıştım. Tetris gibi bir oyunun uyku kaçırabileceğini söyleseler inanmazdım ama oluyordu işte. Neyse ki bendeki etkisini çabuk yitirdi Tetris ve delirmekten kurtuldum. Hatta şu an o makineye ne olduğunu hatırlamadığıma göre, muhtemelen kırıp atmışımdır bir yerden sonra.

    O tribe gireli uzun zaman olmuşken, Kürşat’ın bana gönderdiği Circa Infinity başlıklı mail’de şöyle bir şey yazıyordu: “Abi beynini yakma çabalarım aynı hızla devam ediyor, tüm kafası güzel oyunlar sana!” İnsan merak ediyor tabii nedir, ne değildir diye. İş yoğunluğu, zamansızlık vs. derken Circa Infinity’i de biraz nadasa bırakmış oldum ama zamanı geldiğinde oyunu indirdim, kurdum ve ilk bir saatimin sonunda verdiğim tepki şu oldu: “Merak etmez olaydım!”

    03

    Circa Infinity, tam tabiriyle “tribal” bir oyun. Her şey bir daireyle başlıyor. O dairenin dışında koşan bir zavallı olduğunuzu fark ediyorsunuz. Dairenin içine çizilmiş bir üçgeni fark ediyorsunuz sonra. O üçgeni kullanarak dairenin içine girebiliyorsunuz. Dairenin içinde dolaşan başka bir küçük daire daha var. O daireye zıpladığınız zaman içine girmiş oluyorsunuz ve daire büyüyor ve onun içinde başka bir daire daha çıkıyor. Oyunun bu basit ve temel mantığını anlatan giriş bölümünde daireden daireye geçerken, fark ediyorsunuz ki her geçişinizde kontroller tersine dönüyor. Yani bir dairede sola bastığınızda sola giderken, diğer dairede sola bastığınızda sağa gidiyorsunuz. Buyur buradan yak… Derken o son daireye, kendi içine doğru kıvrılan daireye ulaşıyorsunuz ve bölüm bitiyor.

    Asıl çile, ilk bölümden sonra başlıyor. Dairelerde yolunuzu bulmaya çalışırken yalnız olmadığınızı anlıyorsunuz. Karşınıza yavaş yavaş düşmanlarınız çıkmaya başlıyor. Kırmızı şeytancıklar, sizi yolculuğunuzdan alıkoymak için oradalar ama şimdilik işiniz kolay; çünkü az da olsa kontrollere alışmışsınız. Gelin görün ki yaratıkların kabiliyetleri de artıyor giderek. İlk başlarda dairenin içinde sabit duranlar, hareket etmeye başlıyorlar. Uçan yaratıklara rastlıyorsunuz sonra. Hatta dairenin bir içine, bir dışına çıkabilenler, dairenin içine tek giriş yolunuz olan o üçgenlere sıra halinde dizilip zıplayanlar. Ortalık bir anda o kadar anlaması zor bir hale dönüşüyor ki kaşınız gözünüz titremeye başlıyor. Karakterinizin ikiye bölündüğünü, karşınıza büyük düşman mücadeleleri de çıkacağını da söylemiyorum bile.

    08

    Bu şekilde bu macera nereye kadar gidiyor, bilmiyorum ve inanın merak da etmiyorum. Böyle bir oyun insanın beynini yakabilir hakikaten. Yalnız başınıza oynamanızı hiç tavsiye etmem, hele ki sinirlerine hakim olamayan biriyseniz. Yanınıza bir veya birkaç arkadaşınızı alın, “Bölümün sonunu kim, en az ölerek getirecek?” şeklinde bir iddia atın ortaya, ancak öyle çıkar bunun keyfi. Diğer türlü bir yerden sonrası işkenceye dönüşebilir. Epi topu sahip olduğumuz bir aklımız var, onu da yitirmeyelim durduk yere.

    Ertekin Bayındır