Killer Is Dead

    0
    15

    “Ölen kim, öldüren kim? Ne oluyor arkadaş?” şeklinde bir açılış cümlesi sarf etmeme sebebiyet veren Killer Is Dead (KIS), ilk yarım saatte senaryonun tam olarak ne olduğunu anlamamı zorlaştırmak için elinden geleni yapan bir yapım benim için; en azından ilk izlenimim bu oldu. Oyuna girer girmez dikkat çeken en önemli özellik, cel-shade grafik teknolojisi oldu. Normalde daha renkli oyunlar üzerinde kullanılan bu güzide grafik motorunu resmen ilk defa bu kadar karanlık bir yapımda deneyim ettim. Garip bir deneyim olduğu kesin ama ne kadar iyi olduğu tartışılır…

    05

    KIS ile hükümete bağlı, bir nevi suikastçı grubunun içerisinde buluyoruz kendimizi. Ana karakterimiz olan Mondo’yla hemen oyunun başında tanışıyor ve senaryonun içerisine dalıyoruz. Sürekli “değiştirme” usulüyle çalışan ekip içerisinde işi bitenler ortadan kaldırılıyor, biz de başka bir suikastçının yerine geçmek için göreve alınıyoruz, buradan sonraysa görevler başlıyor. KIS, dünya haritası üzerinden seçtiğimiz birden fazla anlık görev sunuyor. Açık olan görevlerden dilediğimize gidebiliyor, hedef gösterilen şahsı ortadan kaldırıyoruz. Performansımız, bölüm sonunda paraya çevriliyor. Yaptığımız farklı teknikler üzerinden hesaplanan puanlarla topladığımız paraysa farklı yetenekleri açmamıza vesile oluyor. KIS’ta iki adet önemli bar söz konusu. Bunlardan ilki sağlığımızı, ikincisi Blood Power’ı gösteriyor. Blood Power sistemi, oyundaki karakterlerin bir nevi “abominasyon” olmalarından kaynaklı ve sahip oldukları farklı özellikler için üretilmiş. Mondo’yu ele alacak olursak, kendisini normalde katana kullanıyor ama dilediği takdirde sol elindeki robotik parçayla (Musselback) menzilli atışlar yapabiliyor ki bunun için kan puanını kullanması gerekmekte. Biz oyunda ilerledikçe farklı “subweapon” seçeneklerine kavuşabiliyoruz. Tek tuşla değiştirdiğimiz her ikincil silah modelinin oyunda farklı bir yeri var. Şöyle ki harita üzerindeki bazı noktalarda bol para veren yerler gizli. Kendilerine ulaşmak içinse etrafa iyice bakmak gerekiyor ve ancak matkap kol modeliyle duvarları delebiliyoruz. Diğer taraftan duvar yerine bu matkabı kalkanlı düşmanlarımızın üzerine sürmek suretiyle normal şartlarda kendilerini öldürmekte uzun vakit harcayacağımız bir çatışmayı anında sonlandırabiliyoruz.

    Oyunun geneline bakacak olursak, tıpkı Devil May Cry’a benzeyen bir yapıyla karşılaşıyoruz. Çok hızlı kombolar, birbirinden farklı düşmanlar, devasa silahlar ve tabii ki boss savaşları. Ana saldırımız bir vuruş yaptıkça hızlanıyor mesela, bu sayede oyun iyice hızlanıyor ama ona yetişmek ziyadesiyle kolay çünkü sadece tek bir tuşa basarak tüm saldırılardan kaçabiliyoruz. Düşman birimleri gerçekten güzel tasarlanmış, bu bir gerçek ama çok da kafaları çalışmıyor. Cüneyt Arkın filmlerinde birisi savaşırken, önce arkadaşının ölmesini bekleyen dublörler gibiler, işte arada gaza gelip saldırıyorlar falan. Madalyonun diğer tarafındaki Mondo’ysa kendilerini dört farklı şekilde ortadan kaldırabiliyor. Aslında baktığınızda burada sadece görsel bir güzellik söz konusu; farklı şekilde öldürüyor diye değişen pek bir şey yok dinamiklerde. Beni en rahatsız eden, oyun içerisine zıplama eklenmemesi oldu. Bu “hem uğraşmadık, hem de paramız yetmedi zıplama dinamiğine” demek gibi bir şey. Karakterin sürekli yerçekimi kanunlarını en üst seviyede deneyim etmesi ama bir yandan da insanüstü hareket kabiliyetine sahip olması pek olmamış.

    Fakat KIS’ın kız tavlama görevleri sanıyorum herkesin dikkatini çekmeye yetecek. “Kız tavlamak” dedim, doğru duydunuz. Harita üzerinde ayrıca beliren farklı görevlerle barda oturan bir kadının yanına geçiyoruz. Sağ tarafta kadının bize olan ilgisi var ki başlangıçta bu en üst seviyede. Sol taraftaysa bizim kafamızı temsil eden boş bir çizim var, burası da “Guts Gauge” kısmı. Amaçsa saçma ve basit: Kadının belirli noktalarına bakarak Guts Gauge kısmını doldurmak ve akabinde kadına bir hediye vermek. Pek tabii ki kadın bize bakıyorken, kendisini dikizleyince arada tokadı yiyoruz. O yüzden o başka yerlere bakarken, kısa kısa, ara ara bakmak gerekiyor. Bar bir defa dolduğu zamansa kendisine hediye uzatabiliyoruz. Hediyeler, ana menüde bulunan hediye dükkânında satılıyor. Sakız, gül, parfüm ve daha nicelerini bulmak mümkün ama unutmayın, alınan her ürünün fiyatı, ikinci sefer için katbekat artıyor. Aşırı pahalı olan hediyeler haricindeyse hiçbir ürün, kadının bize olan sevgisini tek seferde dolduramıyor. Hah, işte burada da işin cılkı çıkıyor zira 10 saat uğraşıp doldurduğumuz Guts Gauge, ilk verilen hediyeden sonra sıfırlanıyor ve en baştan bir kez daha kadını kesmeye başlıyoruz. Yine de sevindirici haber, kendisinin tüm sevgisini kazandığımız anda hediye olarak yepyeni bir silaha kavuşuyor olmamız. Bu arada farklı kadınlar da harita üzerinde gizli olarak yer alıyorlar ve kendilerine bir defa ulaştığımız zaman, sonraki görev esnasında harita üzerinde beliriyorlar.

    08

    KIS, anlayacağınız üzere çok hızlı ve bolca düşman kestiğimiz bir oyun. Düşmanlar ve bölümler güzel tasarlanmış, hatta cel-shade grafik teknolojisi bir noktadan sonra korku teması için ne kadar önemli, onu bile çok iyi anlatmayı başarmış.

    Senaryoya bakacak olursak… Bakamıyoruz. Zaten oyunun başında, kesik kesik görüntüler şeklinde izliyoruz demoları. Ne oluyor, kim ne yapmak istiyor, hepsi iç içe. Savaşlar da senaryo gibi, karman çorman. Tek bildiğim, bir tuşla gelen saldırılardan kaçıldığı, tam saldırı anında basarsak da bedavadan düşmana saldırı hakkım doğduğu. Demem o ki ölmek bir hayli zor KIS oynarken. Boss savaşlarında da durum buna benziyor. Tek tuşla gelen saldırıdan kaçabildiğim sürece bu işin sonu gelmez.

    Oyun fena değil, alıp oynanacak bir yapım ama çok da fazla bir şey beklememek lazım. Oynayıp bitirilmesi gereken çok fazla yapım söz konusu ve hele bir de aylardan Ekim, aman diyeyim; parayı doğru yapımlara harcayın.