LA Cops

    0
    18

    “Hey Kowalski, buraya bak!” dedi Chief Mahoney ve ona yeni ortağını tanıştırdı. Jo Murphy ağzı olmayan ve adı niye Jo olduğu bilinmeyen bir kadından başkası değildi ve Chet Kowalski’nin bir ortağa ihtiyacı yoktu, o tek başına çalışırdı!

    70’lerin polisiyelerinden fırlamışçasına bizi karşılayan Kowalski ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek niyetindeyseniz, size hikayenin geri kalanını anlatmayayım. Zaten hikayede çok da olan biten bir şey yok; varsa yoksa polisiye drama.

    Olay zaten hikayede değil, Hotline Miami tarzı oynanışta. Hotline Miami’yi oynadınız mı? Hatırlarsanız kuşbakışı görüntüden oynanan oyunda amacımız bölümleri, yaralanmadan veya ölmeden geçmeye çalışmaktı. Oda oda ayrılmış binalarda kapıları hızla açıp, iyi nişan alarak düşmanlarımızı temizlemeye çalışıyor ve bir sonraki bölüme geçiyorduk. Bazen çok hızlı olmamız gerekiyordu, bazense dikkatlice stratejimizi belirleyip, bölgeleri alan alan temizlememiz.

    LA Cops da Hotline Miami’nin izinden ilerlediğini her anlamda belli ediyor. Burada kuşbakışı görüntü yok, onun yerine oyunu izometrik bir açıdan görüntülüyoruz. Yine amacımız oda oda dolaşıp düşmanları temizlemek, yine birkaç kurşunda ölüp gidiyoruz. LA Cops, Hotline Miami’ye göre daha affedici bir oyun; ölmek biraz daha zor ve etrafta bulduğumuz Donut’lar bize sağlık puanı olarak geri dönüyor. Bunların hepsinden öte de bize oyun boyunca bir ortağımız eşlik ediyor.

    Bir bölüme başladığımızda bize görevimiz de veriliyor. Bu birini kurtarmak olabiliyor, bir takım uyuşturucu maddeleri bulup yok etmek de oluyor, herkesi öldürmek de. Bölüme iki kişi başlıyor ve ortağımızı çeşitli işler yapmak üzere yönlendirebiliyoruz. Ortağımız bizi otomatik olarak takip etmediği için onu bir noktada unutmamak gerekiyor.

    Karakterlerimiz birer tane silah taşıyor ve bölüm içerisinde, farklı silahlar bulduklarında bunlara geçiş yapabiliyor. Düşmanlarımız genelde birkaç kurşundan fazlasına dayanamıyor ama bu demek değil ki cephaneniz bitmeyecek; en kritik noktada cephanenizin bitmesi demek, olayların sizin için hiç de iyi olmayacağı anlamına geliyor. Eğer karakterlerinizden birisi ölürse, otomatik olarak diğer karaktere geçiş yapıyorsunuz. Bu karakterle bir yerlerden bir sağlık paketi bulmanız durumunda da yaralanan arkadaşınızı (Ölmemiş meğer!) hayata döndürebiliyorsunuz.

    Oynanışta önemli olan düşmanlarınıza bodoslama saldırmamak ve kim, nerede, ne yapıyor bunu iyice gözlemlemek. Yani bir düşmanınız kapıya doğru ilerlerken o kapıdan girmemeli ve arkasını döndüğünde onun icabına bakmalısınız. Bu arada düşmanlarınızı vurmaktan öte, arkalarından yaklaşıp kelepçeleme olanağınız da var; bunu da bir çeşit “stealth kill” olarak düşünebilirsiniz. Her ne kadar tabancadan çıkan ses bir odadan diğerine gitmeliyken burada gitmiyorsa da yapay zeka düşmanlarımız atış seslerini veya ölen arkadaşlarını görüp peşinize düşebiliyor, odaları aşa aşa üstünüze geliyor. Bu da onlara tuzak kurmak için size bir fırsat yaratabiliyor.

    Farklı karakter seçenekleriyle de bezeli olan oyun, birçok göreve ve bu görevleri en iyi şekilde bitirmeye yönelik challenge’lara da ev sahipliği yapıyor. Tüm bunlara rağmense oyundan sıkılmak pek kolay maalesef. Oynanışta çeşitliliğin olmaması, senaryonun pek hissedilmemesi ve basit bir tarzda hazırlanan grafiklerin gerçekten atmosferden uzak kalmasıyla oyunu ancak ve ancak Hotline Miami tarzı oyunlardan hoşlananlara tavsiye etmeme yol açıyor. Gerçekten oyunsuz kaldıysanız da LA Cops’a bir göz atabilirsiniz…

    Tuna Şentuna