Aslında birçoğunuz bu oyunun ismini yakinen tanıyor.
2013 yılında iOS platformunda kendisini göstermiş ve kısa sürede eleştirmenlerden çok iyi notlar almayı başarmış harika bir yapımdı. Hatta o kadar iyiydi ki birçok eleştirmen ve oyun sitesi, Oceanhorn: Monster of Uncharted Seas’i Legend of Zelda’nın mobil versiyonu şeklinde resmettiler. Açıkçası oyunun mobil versiyonu gerçekten de o kadar kaliteliydi. Hani elinizde iOS destekli bir mobil cihaz var ve oynayacak oyun arıyorsanız, Oceanhorn’u kaçırmayın derim. Tabii burada ilginç olan, genelde PC’den mobil platforma geçen oyunların aksine, bu sefer bir oyunun mobilden PC’ye geçiş yaşaması. Steam üzerinde kendisini gösteren bu şirin yapıma, gelin biraz daha yakından bakalım…
Efendim Oceanhorn: Monster of Uncharted Seas kabaca aksiyon ve macerayı bir arada sunan özel bir oyun olarak nitelendirebiliriz. “Şirin” olarak nitelenebilecek grafiklere ve dünyaya sahip olan yapım, akıcı bir oyun deneyimi sunuyor. Ha, oyundaki hemen her şeyin “şirin” kategorisinde resmedilmesi birçok oyuncunun hoşuna gitmeyecektir ama ne yapalım.
Oceanhorn: Monster of Uncharted Seas’te kaybolan babasını arayan bir karakteri canlandırıyoruz. Oyunun henüz ilk bölümlerinde babamızın ve annemizin kayıp eşyalarını bularak, savaşa hazır hale geliyor, akabinde zorlu bir yolculuğa çıkıyoruz. Oceanhorn içerisinde birbirinden farklı adalar bulunuyor. Her adanın kendisine ait görevleri ve yapısı söz konusu. Genelde ada başına üç adet achievement düşüyor. Şu kadar tabela oku, etraftaki objeleri şu kadar hareket ettir şeklinde karşımıza çıkan görevleri yaparak bolca para kazanabiliyoruz. Karakterimiz düşmanlardan düşen kristaller ile seviye de atlıyor. Nitekim buradaki seviye mantığı genel geçer RPG’ler kadar derin değil. Her yeni seviye sadece daha farklı bir bonus sağlamakla yetiniyor. Yine de oyunun geneline baktığımız zaman büyük bir önem arz ettiğini görüyoruz. Karşımıza çıkan yaratıklar genellikle kolay ölüyor ama bir noktadan sonra teke tekte kendimizi savunmadan geçemeyeceğimiz yaratıklar ile karşılaşıyoruz.
Özellikle dev ogre’lar bir hayli zorlayıcı rakipler arasında başı çekiyor. Aslında oyunun ilk adalarında yer alan ufak yaratıklara sürekli saldırı yaparak öldürebiliyoruz ama işte rakipler büyüdükçe, savunmadan saldırmak diye bir şey olmadığını görüyoruz. Ölmek temelde çok sorun değil, öldüğümüz yere çok yakın bir noktada ayağa kalkıyoruz ama toplam kristal miktarımızdan birazcık feragat etmiş oluyoruz. İşin iyi kısmı, düşman birliklerin de yeniden canlanması ki bu da kaybettiğimiz kristallerden fazlasını cebe indireceğimiz anlamına geliyor.
Harita konusunda oyunun iyi bir iş çıkardığına değinmek gerek. Birçok farklı adanın, kendi içerisinde farklı zindanı bulunuyor. Girilebilir diğer noktalar da cabası. Ayrıca her adada çözmesi tam bir adventure hesabı gerektiren bulmacalar bulunuyor. İşte burada benim en çok hoşuma giden nokta, Oceanhorn’un tam anlamıyla aksiyon ve macerayı net bir şekilde kesiştirebilmesi oldu.
Yani oyun genel hatları ile gerçekten güzel ama sanıyorum PC başında böyle bir oyun oynamaktansa, aynı yapımı mobil platformda tüketmeyi tercih ederim. Kötü demek ayıp olur ama şimdi bilgisayar başına oturunca da bu oyunu oynamayayım yahu.
Ertuğrul Süngü